YAŞAR NURİ ÖZTÜRK
Kızılay, hayır duygusuyla bağlantısı olduğu için, Allah ile aldatma ekipleri bakımından karşıtının üretilmesi de kolay görülüyor.
Bu ‘en kolay’ı nasıl ürettiklerine bakın, ötekilerin yerine neleri koyacaklarını anlayın.
Kızılay’a karşı ürettikleri ‘model’, kendi ifadeleriyle, şu Deniz Feneri Derneği denen soygun derneği.
Yaydığı irinin ufûneti Frankfurt’tan İstanbul’a kadar bütün sokakları pis kokulara boğan bu derneğin gerçek açılımı şu olmak gerekir:
DFD (Dinci Facia Derneği).
Mîsak-ı Millî’nin karalarını ifsat eden malum ampulün, Müslümanların gönül sularını berbat eden Deniz Feneri adlı uzantısı.
Allah ile aldatma zulüm ve hıyanetinin nasıl bir kahır olduğunu bu ülkeye anlatmak için yirmi yılı aşkın bir zaman, altmışı aşkın eserle hizmet verdim. Beklenen sonucu aldığımı söyleyemem.
Çünkü ‘Aldatılmak isteyen aldanır’. Ve bu halk, aldatılmaktan âdeta zevk duyuyor. Kendisini aldatmayanları adam yerine koymuyor. İyi aydın, iyi siyasetçi, bu halka göre, iyi haram yiyen, bunun için de iyi vurgun yapan demek.
Kur’an, ‘halkın haklarını çalıp çırpanların dini-imanı olmaz’ diyor, Peygamber halkın haklarını çalıp çırpanların cenazelerini kılmıyor; bizim halkımız ise bu gerçekleri duyuranlardan rahatsız oluyor. Onları ‘düzen bozan mızıkçılar’ gibi görüyor.
Tabiî bunun sonucu olarak da başı dertten kurtulmuyor. Hep söylüyoruz: Ceza amel cinsindendir. Uyarılara kulak tıkayanların cezası da destekçi oldukları ‘aldatanlar’ aracılığıyla veriliyor.
Halk, özellikle din konusunda gerçekleri öğrenmekten kaçıyor; masal, hikâye, sahte vaat nutukları dinlemek istiyor. Elli metreye bir cami yapılması ve Diyanet’e sekiz bakanlık bütçesi paranın verilmesi ona yetiyor.
Böyle olunca da, İslam’ı gönderen Allah, dininin en hayatî buyruklarını dışlayan halkın iki yakasını bir araya getirmiyor.
‘Allah ile aldatanlar Kızılay’ının arka planını irdeleyen değerli yazar Ruhat Mengi Hanımefendi, Vatan’daki 5 Eylül 2008 tarihli ‘Kamu Yararına (!) Soygunlar’ başlıkla yazısında şu tespitleri yapıyor:
“Deniz Feneri Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği 40 milyon Euro’nun çok üstünde bir bağışı ‘yoksullara yardım’ diye topladıktan sonra bunun büyük bir kısmını da iktidara yakın Kanal-7 televizyonunun Almanya’daki şirketine, derneğin yöneticilerine ya da ‘yanına yıldız işareti koydukları’ pek önemli kişilere aktarmışlar.”
“Kendileri servet içinde yüzen, kaynağı belirsiz paralarla lüks hayatın tadını çıkaranlar artık din istismarı yanında özellikle Ramazan aylarında hiç sıkılmadan yoksulların duygularını ‘dayanışma-yardım’ görüntüsü altında istismar edebiliyorlar.”
“Deniz Feneri Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği’nin kimlerle ve nasıl bir dayanışma (!) içinde olduğu, duygu sömürüsüyle topladığı paralarla ne tür yardımlar (!) yaptığı ortaya çıktı. Bu dernek, Bakanlar Kurulu kararıyla ‘kamu yararına çalışan dernekler’ arasına alınmış. Ve Bakanlar Kurulu daha sonra derneği ‘İçişleri Bakanlığı, Valilikler veya Emniyet’ten izin almadan yardım toplayabilecek kuruluşlar’ arasına katmış.”
“Demek adamlar halkı kamu yararına soyuyorlar, kızmamak lazım.”
“Bu kuruluşa bunca kolaylığı sağlayan, özel imkânlar tanıyan Bakanlar Kurulu’nun böylesine dev çapta bir soyguna katkısının, desteğinin hesabı sorulmamalı mıdır? Kendileriyle bağlantılı dernek, kuruluş her neyse bunlara ayrıcalıklar sağlamaya, nakit para yardımı alabilme, hazine arsa ve arazilerini almada kolaylık gibi kıyaklar yapmaya hakları var mı?”
“Yeter artık milleti soyup soğana çevirdikleri’ diyeceğim ama millet de artık aklını başına toplasın, her söylenene inanmasın kardeşim.”
‘Allah ile aldatanlar Kızılay’ını konuşmaya devam edeceğiz, sevgili okuyucularım!