AKPi’nin 301. madde için sunduğu değişiklik teklifi, iznin cumhurbaşkanına bırakılmasını destekleyenlerle, desteklemeyenler olarak hukukçuları ikiye böldü. Ceza hukukçuları NTVMSNBC’ye teklifi değerlendirirken, Prof. Bahri Öztürk, teklif metninde vahim bir yanlışlık olduğu uyarısı yaptı. Teklifte ‘kovuşturma’ izni cumhurbaşkanına bırakılıyor. Öztürk’e göre bu, şu anlama geliyor: Savcılık suç şüphesini öğrendikten sonra soruşturmayı yapacak, gözaltı ve tutuklama kararları verilecek, iddianame mahkemeye sunulacak, ama mahkeme yargılama yapabilmek için Cumhurbaşkanlığı makamından izin isteyecek. Öztürk, yasaya ‘kovuşturma’ yerine ‘soruşturma’ ibaresi konması gerektiğini söylerken, “kimse bu yüzden süründürülmeden, Cumhurbaşkanı’ndan izin istenmesi gerektiğini” savundu. Prof. Adem Sözüer, “Bari alkollü araç kullanma suçunu da cumhurbaşkanına soralım” diye tepki gösterirken, Doç. Ümit Kocasakal kendi ifadesiyle “öküzün altında buzağı” aradı. Kocasakal’a göre, maddedeki “cumhuriyet” sözcüğünün “TMaddenin bu şekliyle düzenlenmesi, eski Adalet Bakanı, yeni Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in fikriydi. Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin iznin eskiden olduğu gibi Adalet Bakanlığı’nda kalması gerektiğini savunuyor. TBMM Başkanı Köksal Toptan da, bugün yaptığı açıklamada “Kovuşturma için Cumhurbaşkanlığı izninin aranması, bu makamı zorlar” açıklaması yaptı.
KANUNDAKİ SORUŞTURMA VE KOVUŞTURMA TANIMI
Eski yasada, ‘takibat’ izni Adalet Bakanlığı’ndaydı. Ancak yasa ‘takibat’ kavramını soruşturma ve kovuşturmayı da kapsayacak şekilde düzenlemişti. Yürürlükteki Ceza Muhakemesi Kanunu ise iki kavramı ayırıyor. Kanunun “Tanımlar” başlığı taşıyan 2. maddesinin “e” bendinde “soruşturma”, “f” bendinde ise “kovuşturma” şöyle tanımlanıyor:
e) Soruşturma: Kanuna göre yetkili mercilerce suç şüphesinin öğrenilmesinden iddianamenin kabulüne kadar geçen evreyi,
f) Kovuşturma: İddianamenin kabulüyle başlayıp, hükmün kesinleşmesine kadar geçen evre.
Prof. Dr. Bahri Öztürk (İstanbul Kültür Üniversitesi)
CUMHURBAŞKANLIĞI MAKAMI MAHKEME Mİ?
Bana başlangıçta verilen bilgide, soruşturma izninin cumhurbaşkanı tarafından verileceği söylenmişti. Soruşturma ve kovuşturma ibaresi geçiyordu metinde. Ama şimdi öğreniyorum ve görüyorum ki, cumhurbaşkanı sadece kovuşturma iznini verecekmiş. Öyle şey olur mu? 32 senedir ceza muhakemesi hukukuyla meşgulum, böyle komik birşey görmedim. Cumhurbaşkanlığı makamı mahkeme mi ki, bir iddianameyi kabul veya reddetsin. Hazırlanmış bir iddianamenin cumhurbaşkanının önüne sunulması kadar saçma sapan bir şey olamaz. O zaman işin esasına girilmiş oluyor. Zaten o zamana kadar, hakkında soruşturma ve kovuşturma yaptığın kişiyi süründürdüğünü süründürmüş oluyorsun. En baştan, hiç bir değerlendirme yapılmadan sayın cumhurbaşkanı takdir etmelidir.
“KOVUŞTURMA” İBARESİ BAŞIMIZA BELA OLACAK
Tamamen teferruat üzerinde duruyor insanlar. ‘Kovuşturma’yı gözden kaçırıyorlar. Yarın bu ‘kovuşturma’ ibaresi başımıza bela olacak. Yargılama yapılsın mı yapılmasın mı, diye izin verme durumunda kalacak cumhurbaşkanı. Ama o tarihe kadar gözaltına alınanlar alınmış, tutuklananlar tutuklanmış olacak. İş mi bu? Bu aşamadan sonra cumhurbaşkanının devreye girmesi yargıya müdahale anlamına gelir.
BİR HUKUK GARABETİ
Adalet Bakanı’nda yetkinin olduğu dönemde, kanunda ‘takibat’ ibaresi geçiyordu ve onun karşılığı ‘kovuşturma’ idi. Ama o tarihte, CMK yürürlüğe girmeden önce, soruşturma ve kovuşturma demekti, takibat. Bunları bilmeden herkes kafadan birşeyler atıyor. İnsan bir açıp okur, kanuna bir bakar; takibat ne demek diye sözlüğe bakmaz, ceza muhakemesi kitaplarına bakar. Sözlüğe bakıp, sözlük karşılığını koymuşlar. Bu, anayasaya aykırıdır. Düşünebiliyor musunuz hakim önüne gelen iddianameyi değerlendirip kabul ettikten sonra sayın Cumhurbaşkanına diyecek ki, “Yargılama yapayım mı?” Böyle bir şey olabilir mi Allahınızı severseniz. Bu bir garabettir. Bir hukuk garabetidir. Kötü niyetle yaptıklarına inanmıyorum. Bilgisizlikten kaynaklanıyor.
KOSKOCA CUMHURBAŞKANLIĞI MAKAMI...
TBMM Başkanı Köksal Toptan, yetki Adalet Bakanı’nda olsun, Cumhurbaşkanlığı’nda olmasın, bunun altından kalkamaz, diyor. Koskoca Cumhurbaşkanlığı makamı böyle bir şeyin altından kalkamayacaksa, o makamı kaldırmak lazım. En başta suç ihbarı yapılır yapılmaz, daha en başta cumhurbaşkanından izin alınsa sorun çıkmaz. Burada önemli olan tarafsız bir makam bulmak. Cumuhurbaşkanlığı makamı büyük bir teminat olur. Adalet Bakanlığı ne de olsa siyasidir. Cumhurbaşkanı devletin başıdır; çok önemli konularda takibat yapılsın, Türkiye zarar görmesin diye düşündüğünde sorun yaşanmaz.
ÇİÇEK “BAKAN’IN YETKİLERİNİ ALIN” DEMİŞTİ
Adalet Bakanlığı’nda bu yetkinin olması hep eleştirilmişti. Biz Ceza Muhakemesi Kanunu’nu hazırlarken zamanın sayın Bakanı Cemil Çiçek komisyona gelerek dedi ki, “Benim Adalet Bakanı olarak ricam var. Kanunda Adalet Bakanlığı olarak ne kadar yetki varsa kaldırın lütfen”, “Böylece hakim bağımsızlığı vs. konusunda söyleyecek söz kalmasın” dedi. Biz de “yazılı emir” dışında ne varsa çıkardık, yasadan. Bu eleştirileri karşılamak için... Şimdi bakıyoruz bu eleştirileri yapan çevrelerden ters bir eleştiri geliyor. “301. ile ilgili dava açma yetkisi Adalet Bakanı’nda olsaydı yazarlarımız, sanatçılarımız haksız muameleye maruz kalmazdı” diyorlar.
Prof. Dr. Adem Sözüer (İÜ Hukuk Fakültesi):
İZİN VERSE DE, VERMESE DE YER YERİNDEN OYNAR
Bizim sistemimizde ilk kez bir suçla ilgili dava açılıp açılmayacağına cumhurbaşkanı karar verecek. Bu kadar üst bir makam... Bunu aslında her savcının doğru bir şekilde yapması lazım. Biz yine sorunun çözümünü o kadar yanlış yerde arıyoruz ki. Şimdi ne olacak? Cumhurbaşkanının izin verdiği ve vermediği her olayda Türkiye’de yer yerinden oynayacak. Cumhurbaşkanlığı makamı bu. Başkomutan, şu bu... Dava açmak gibi ıvırtı zıvırtı bir mevzuda.. Bizim sistemimiz bu değil ki. Başka bir ülkede olabilir. 6 aylık alt sınırı var değil mi bu suçun. Yani bu nasıl bir olaydır ki, 6 aylık bir suç ertelemeye tabi, para cezasına çevrilir, bu kadar basit bir suç!..
ALKOL CEZASINI DA CUMHURBAŞKANINA SORALIM
İyi o zaman alkollü araç kullananlara ceza verilmesini de cumhurbaşkanı iznini bağlayalım. Bu kadar mantık dışı. Alt sınır 6 ay. Kimse Türkiye’de gidip hapiste yatmıyor bu suçlardan, ceza erteleniyor veya paraya çevriliyor. Bu kadar basit birşeyin cumhurbaşkanlığı makamı katında yeri olabilir mi? Haa, burada bir sorun var ama bu sorun izni buraya vererek sorunu çözmek değil, her seferinde yeni tartışmalar doğurur.
YENİ BİR TARTIŞMA MI İSTENİYOR?
Biz şunu düşünmeliyiz sadece: Türkiye’de yüzlerce dava açıyor savcılar, hiç kimsenin iznine tabi olmadığı halde. Bunların büyük çoğunluğu beraatle neticeleniyor. Niye kimse “Kardeşim, ey savcılar siz bu davaları niye böyle açıyorsunuz, bu kadar büyük oranda beraat niye var?” diye sormuyor. Burası çözülürse bu tür arayışlara gerek kalmaz. Burada başka bir amaç mı güdülüyor, bunu da bilmiyorum. Acaba 301 ile ilgili bir sorun çözülmek mi isteniyor, yoksa Cumhurbaşkanlığı çerçevesinde bir tartışma mı başlatılmak isteniyor, bundan da kuşkuluyum.
ÇOK DAHA TARTIŞMALI BİR HALE GETİRECEK
Türkiye’de Cumhurbaşkanlığı makamının, yasama ve yürütme ve yargı organının dışında özel bir konumu vardır. Adalet Bakanlığı gibi değildir. Şöyle düşünün, yargıyla ilgili birçok önemli atamayı yapan makamdır aynı zamanda. Böyle bir makamın dava açıp açmama gibi bir konuda gidilmesi, Türkiye’de zaten birçok yönüyle tartışılan bir makamı çok daha tartışmalı bir hale getirecektir. Bu düzenlemeyi yeni yeni sorunları doğurucu çok yanlış bir şey olarak görüyorum.
Doç. Dr. Ümit Kocasakal (Galatasaray Ü. Hukuk Fakültesi):
SORUMSUZ BİR MAKAM TARTIŞMAYA ÇEKİLİYOR
Püf noktası şu. Cumhurbaşkanı sorumsuz bir makam. 301 gibi siyasi tartışmaya çok açık bir maddeyle ilgili karar vermeyi cumhurbaşkanına bırakarak sorumsuz bir makamı böyle bir tartışmanın içine çekiyorsunuz. Son derece anlamsız. Bence bu düzenlemeyi genel anlamda Cumhurbaşkanlığı makamını düşünerek değil, mevcut cumhurbaşkanını düşünerek yaptıklarını düşünüyorum. Dava açma yetkisini cumhurbaşkanına vermek, sistemin özüne uygun bir şey değil. Tuhaf bir biçimde savcılık 301. maddenin ihlal edildiği konusunda bir suç unsuruna, bulguya rastlarsa Cumhurbaşkanlığı’na “İzin veriyor musunuz, vermiyor musunuz” diye başvuracak. Cumuhurbaşkanı da muhtemelen danışmanı olan ceza hukukçularına inceletecek. Böylece ne olacak; aslında yargısal bir yorumla verilmesi gereken bir karar, tamamen sorumsuz bir makamın yapacağı bir değerlendirmeyle verilecek ki, bu hiç doğru değil. Mekanizmayı harekete geçirecek kararı verecek cumhurbaşkanı. Bu sistemle uyuşmuyor. Yani sorumsuz bir makımın yargısal değerlendirme yapmasının ne anlamı var?
EN KÖTÜSÜ CUMHURBAŞKANINA BIRAKMAK
En ideali, dava açma yetkisinin yine savcılarda kalmasıdır. Dava açmak başka birşey, karar verilmesi başka birşeydir. Niye korkuluyor ki bu kadar? Çok anlamsız. Bizim önerdiğimiz bir sistem vardı Türk Ceza Hukuku Derneği olarak. Hakaret hangi kuruma yöneltildiyse o kurumun en üstündeki kişi versin bu kararı... Yani klasik şikayet müessesesi. Bence en mantıklısı bu. İlgili kurum hakaretamiz davranış gördüğünde şikayet edecek, savcı da bunu yerinde görüp dava açacak. Fransız sistemine yakın bir sistem. En ideali bu. Seçenekler arasında bence en kötüsü cumhurbaşkanına bırakmak. Çünkü, en üst kurum; partilerüstü, siyasetüstü, sorumsuz. Bu makamı siyasi bir polemiğin içine çekeceksiniz. Doğru değil.
ÖKÜZ ALTINDA BUZAĞI ARIYORUM AMA...
İçerik bakımından da bence çok farklı birşey yapmamışlar. Belki ben öküz altında buzağı arıyorum ama bunu söylemek zorundayım. Mevcut durumda varolan “Cumhuriyeti sözcüğü” “Türkiye Cumhuriyeti Devleti” haline dönüştürülmüş. Buradaki kritik durum şu: Yargıtay kararlarına bakarsak, mevcut haldeki “Cumhuriyeti” ifadesini Yargıtay aynı zamanda “Türkiye Cumhuriyeti Devleti” olarak anlıyordu. Hal böyleyken niye bu değiştiriliyor? Çünkü eğer siz şimdiki değişiklik teklifinde olduğu gibi “Türkiye Cumhuriyet Devleti”ne dönüştürürseniz, devlete değil ama rejim olarak cumhuriyete yöneltilecek hakaretler bunun dışında kalacak. Yani cumhuriyet rejimine söverseniz sövenin yanında kalacak ki, bunun da basit birşey olduğunu düşünmüyorum.
Şimdiki kanunda, “Cumhuriyeti tahkir ve tezyif” diyor. “Cumuhuriyeti...” denirken aynı anlamda hem devlet ve hem de rejim olarak cumhuriyet rejimi anlaşılıyor. Ama şimdi sadece bunu değiştirip, “Türkiye Cumhuriyeti Devleti” derseniz, rejim olarak cumhuriyet bunun dışında kalacağı için, koruma kapsamı dışına çıkarılmış oluyor. Böylece cumhuriyet rejimine olabilecek hakaretler, sövgülerin önü açılıyor. Ben bunun basit bir değişiklik olduğu kanaatinde değilim çünkü mevcut düzenlemedeki “Cumhuriyet”i “Türkiye Cumhuriyeti “ne dönüştürmenin bin mantığı yok. Çünkü zaten Yargıtay kararlarında onu da içinde kabul ediyor.
ürkiye Cumhuriyeti Devleti” olarak değiştirilmesiyle, “rejime hakaret serbest kalacak”.