Günün Haberleri   |   Giriş sayfam yap   |   Favorilere ekle   |   Künye   |   İletişim   |   Sitene haber ekle


 
DOLAR
34,3271
EURO
36,3079
IMKB
9.420,000
ALTIN
2.842,600
 
Hava Durumu ANKARA
19 / 28 C°
Değiştir
 
     
 
Medya Spot Google
 
 
 Ana Sayfa  Gündem   Ekonomi   Dünya   Yaşam   Medya   Spor   Magazin   Polis Adliye 
 
MECLİS TEZKERE KARARINI KABUL ETTİ
MECLİS TEZKERE KARARINI KABUL ETTİ
 
Aktütün karakolunda verilen 17 şehidin ardından yaşanan gergin ortamda sınır ötesi harekete yetki veren tezkere Meclis'te görüşüldü. Tezkere 511 oyla kabul edildi.
 
8.10.2008 - 19:16
Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) unsurlarını,
Irak'ın kuzeyinden Türkiye'ye yönelik terör tehdidi ve saldırılarının bertaraf
edilmesi amacıyla sınır ötesi harekat ve müdahalede bulunmak üzere bu bölgeye
göndermek için Hükümete verilen yetki süresinin, 17 Ekim 2008'den itibaren 1 yıl
daha uzatılmasını öngören Başbakanlık Tezkeresi, 18'e karşı 511 oyla TBMM Genel
Kurulunda kabul edildi.

Elektronik cihazla yapılan açık oylamaya, 529 milletvekili katıldı. Oylama sonunda 511 milletvekili kabul, 18 milletvekili ret oyu kullandı. Bir önceki tezkere 507 oyla kabul edilmişti.


NELER KONUŞULDU?



Tezkere üzerinde ilk sözü CHP İstanbul Milletvekili Şükrü Elekdağ aldı.

Elekdağ DTP'ye yüklendi

CHP İstanbul Milletvekili Şükrü Elekdağ, terörle mücadeledeki en büyük sorunlardan birinin, Meclis çatısı altında yer alan bazı kişilerin, terörü bir hak olarak göstermeye çalışması olduğunu ileri sürerek, "Bu kürsüden vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü korumaya namus ve şerefi üzerine and içenleri, namus ve şeref sözlerini yerine getirmeye, ortak bir deklarasyonla Aktütün saldırısını kınamaya davet ediyorum" dedi.

Geçen yıl çıkarılan yetki tezkeresinden bu yana terör eylemlerinin, ardı arkası kesilmeden devam ettiğini ifade eden Elekdağ, Aktütün olayının, düşündürücü olduğunu, "inceden inceye" araştırılması gerektiğini söyledi.

Elekdağ, önemli stratejik konumu nedeniyle sürekli saldırıya uğrayan bir Karakolun, savunulabilir, askeri koruyabilen bir yapı haline getirilmesi gerektiğini belirterek, "Bu neden yapılmamıştır? Karakolun yerinin değiştirilmesi planlanmışsa, bu neden zamanında gerçekleştirilmedi? Karakol bu ileri teknoloji çağında neden saldırıları önceden ihbar eden elektronik alarm sistemleriyle donatılmadı?" diye sordu. Elekdağ, bu eksiklikleri inşaat zorluklarına ve mali olanaklara bağlamanın, "geçerli mazeret olmadığını" vurgulayarak, kamuoyunun, bu konularda Hükümetten ve yetkililerden tatmin edici açıklama beklediğini söyledi.

Esas sorunun, Hükümetin terörle mücadelede gösterdiği zafiyetten ileri geldiğini iddia eden Elekdağ, Hükümetin, caydırıcı strateji uygulama yeteneğinin bulunmadığını öne sürdü. Elekdağ, caydırıcı bir strateji uygulamanın ilk şartının, tehdidin saptanması olduğunu ifade ederek, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Barzani'nin kontrol ettiği topraklarda barınan PKK örgütünün dağ kadrosu, bu coğrafyayı Türkiye'ye karşı bir eylem üssü haline getirmiştir. Barzani, PKK'yı, hayal ettiği bağımsız Kürt devletinin ilanında ve Kerkük konusunda Türkiye'ye karşı bir pazarlık unsuru olarak kullanmak istiyor. Bu nedenle terör örgütüne yaşam alanı, eğitim, lojistik destek ve kendini yenileme imkanı sağlıyor. Barzani'nin, Türkiye'nin düşmanı olduğunun ve terörün baş destekçiliğini yaptığının tartışılır bir yönü yoktur.

Türkiye, eğer PKK'nın Kuzey Irak'taki mevcudiyetine son vermek istiyorsa, Barzani'nin, PKK'yı koruma ve destekleme hususundaki iradesini ve azmini kırması lazımdır. Hükümet, Kuzey Irak konusunda caydırıcı bir politika uygulayacaksa, önce 'PKK'ya yataklık yapan ve destek veren Barzani, Türkiye'nin düşmanıdır' diyebilmelidir. Ama, Hükümet bu gerçeği açıklamaktan korkarsa ve Türkiye'nin terör örgütünün Kuzey Irak'ta barınmasını engelleyecek askeri adımları atmaktan çekindiği izlenimini yaratırsa, o zaman Barzani de sergilenen bu acz ve teslimiyetten yararlanır. Bugüne kadar olduğu gibi, Türkiye ile kedinin fareyle oynadığı gibi oynamasını sürdürür. Milletimiz de teröre kurbanlar vermeye devam eder."

Elekdağ, TSK'nın, Kuzey Irak'taki PKK hedeflerini "BBG evi" gibi görme imkanının kesinlikle olmadığını ifade ederek, "TSK, ABD neyi göstermek isterse sadece onu görür, neyi vurdurtmak isterse onu vuruyor. ABD'nin de gösterip vurdurttuğu, terör ağacının gövdesi ve kökleri değil, sadece dalları" dedi.

Hava operasyonlarıyla terörün kökünün kazınamayacağını dile getiren Elekdağ, TSK'nın, bir operasyon yapabilmesi için mutlaka "ABD'nin oluru ve onayının" gerektiğini iddia etti.

Elekdağ, Hükümetin, "Güneydoğu sorunu ile PKK sorununa bulunacak çözümlerin, Washington'un Ortadoğu stratejisi çerçevesinde şekillendirilmesi sürecini" kabul ettiğini öne sürerek, bu durumun, Türkiye'nin üniter yapısı ve ulusal birliği için ciddi bir tehdit oluşturduğunu belirtti.

Hükümet'in terörle mücadeledeki bir diğer zafiyetinin de "terörle mücadele" kavramını, "teröristle mücadele" olarak anlamasından kaynaklandığını ileri süren Elekdağ, sözlerini şöyle tamamladı:

"Teröristle mücadele bir ağacın dallarını budamaya benzer. Dalları kesersiniz, ama onlar sonra daha gür bir şekilde çıkar. Esas amacın, yani terörle mücadelenin, ağacı kökleriyle birlikte yok etmeyi hedeflemesi zorunludur. Terörle mücadele için topyekun bir mücadele anlayışına sahip olmak gerekir. Bu tür bir mücadele, terörün, ekonomik, sosyal, psikolojik ve siyasal boyutlarını kapsadığı takdirde başarıya ulaşır. Hükümet, 6 yıldır terörle mücadelede bu tür kapsamlı
bir yaklaşım ortaya koyamamıştır. Ülkemizin bugün terörle mücadelede ulusal bir stratejiye sahip olamamasının önde gelen bir nedeni budur. Bu zafiyet bir an önce telafi edilmelidir.

Terörle mücadelede karşılaştığımız belki de en büyük sorun, terörü hep birlikte tarif edemememizden, onu birlikte kınayamamızdan, hatta bu çatı altında yer alan bazı kişilerin terörle demokrasi arasında ayırımı yapamayarak, terörü bir hak olarak göstermeye ve meşrulaştırmaya çalışmalarından ileri geliyor.

Burada bulunan herkes, bu kürsüden vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü korumaya namus ve şerefi üzerine and içti. Ben şimdi bu andı içenleri, yani TBMM üyelerini namus ve şeref sözlerini yerine getirmeye ve ortak bir deklarasyonla
PKK canilerinin Aktütün saldırısını kınamaya davet ediyorum."

DTP'li Kurtulan: "Kürtlere yaşam hakkı tanınmalı"

DTP Grubu adına söz alan Fatma Kurtulan, Türkiye'nin 25 yıldır sorunu ortadan kaldırmak için askeri operasyonları sürdürdüğünü, ancak gelinen noktada sorunun ortadan kaldırılamadığını söyledi.

Kurtulan, 1984'ten beri 4 Cumhurbaşkanı, 9 Başbakan 7 Genelkurmay Başkanı değiştiğini, bunların hepsinin "sorunu çözeceğiz" demesine rağmen sorunun çözülemediğini ifade ederek, "Sonucu olmayan sınır ötesi operasyonlara yeniden 'evet' denmesi çözüm yolunu kapatmaktadır" dedi.

Toplumsal sorunların demokratik çözümünü TBMM'de tartışarak, Misak-ı Milli esaslarına bağlı, anayasal demokratik ve çoğulcu anlayışla çözülmesinin doğru bir yöntem olacağını söyleyen Kurtulan, topluma kabul ettirilen 1982 Anayasasının, demokrasi ve özgürlükleri ortadan kaldıracak bir anlayışla hazırlandığını ileri sürdü.

1982 Anayasasının "Kürt gerçekliğinin inkarı olduğunu" iddia eden Kurtulan, Anayasanın egemen ideolojisine dokunmadan, siyasal, toplumsal, kültürel çoğulculuk temeline dayanan demokratik yapılanmaya veya demokratik ulusculuğa geçilemeyeceğini iddia etti.

Kürt sorununa 24 yıldır çözüm bulunamadığını, sorununun sınır ötesi operasyonlarla çözülemeyeceğini savunan Kurtulan şöyle devam etti:

"Kürt sorunu içimizdeki bir sorundur bir haklar sorunudur. Demokratik sistemlerde meclisler bu sorunları çözmek için vardır. Görmezlikten gelmek, topluma çare olarak militarizmi sunmak meclislerin işlevsizliğinin sonucudur. Türkiye'de yapılması gereken tezkere çıkarmak değil, ulus devletin demokratikleştirilmesi için sistemli bir çalışma başlatmaktır. Yeni bir anayasa ile katı merkeziyetçi devlet yapısı yerine, demokratik özerklik gibi idari ve siyasi bir reformla Kürt sorununu çatışmasız çözmek mümkündür.

Birlikte mücadele edilerek kazanılan ülkemizde Kürtlerin de var olduğu gerçekliği kabul edilerek, ortak vatanda, ortak bayrak etrafında özgür yurttaşlar olarak Kürtlere yaşam hakkı tanınmalıdır. Demokratik Cumhuriyete geçişi, süreç içerisinde üniter devlet yapısını ortadan kaldıracak bir tehdit olarak nitelendirmenin haklı görülür yanı yoktur. Aksine birlikteliği güçlendirir, çatışmaları önler. Kürt sorununun demokratik çözümünü sağlayabilir, bu ülkenin evlatlarını toprağa vermekten kurtarabiliriz."

"Ülkemizde yaşanan savaşın sorumlusu eril sistemdir" diyen Kurtulan, Meclisteki 50'ye yakın kadın milletvekillerine çatışmasız bir ortam sağlamaya çalışması gerektiğini söyledi.

Kurtulan, "Lider sultasına dayalı siyasetin arkasından sürüklenmeden demokrasi ve barış için çaba sarf etmeliyiz. Biraz sonra ki oylamada yaşam seçeneğine oy vererek, erkeğin savaşına onay vermemeliyiz. Savaş tercihimiz olmamalıdır" dedi.

Fatma Kurtulan, konuşmasını şöyle tamamladı: "Partimizi hedef olarak gösteren liderlere, 'aklınızı başınıza toplayın' diyenlere diyoruz ki, aklımız başımızda olarak, askeri ve ekonomik önlemlerle sorunun yok olacağını tahayyül etmenin hayal kırıklığı yaşatacağını belirtmeyi bir sorumluluk olarak görüyoruz.

Ülkemizi çağdaş dünya ile buluşturacak, demokrasinin yolunu açacak, bizi güçlendirecek ve gencecik insanlarımızın hayatlarını kurtaracak tek yol demokratik birliktelik projeleridir. Biz bunu için tezkereye hayır diyoruz. Sizlerin de ülkemizi kan bataklığına çevirecek olan bu yöntemi onaylamayacağınızı umut ediyorum."

MHP'li Bölükbaşı: "Barzani ve Peşmergeler uyarılmalı"

MHP adına söz alan Ankara Milletvekili Deniz Bölükbaşı, "Terör konusunda alınacak önlemlerin Barzani güçlerinin PKK'ya desteğinin sona ermesinde yeterli olmaması halinde, Barzani ve peşmergelerinin askeri müdahale hedefi olacağı konusunda kesin bir dille uyarılması gerektiğini" söyledi.

TBMM Genel Kurulu'nda görüşülen, Hükümete, Irak'ın kuzeyine sınır ötesi operasyon için yetki veren Başbakanlık Tezkeresi üzerinde MHP grubu adına konuşan Bölükbaşı, 1. Tezkereyi güçlü bir şekilde destekleyen MHP'nin, bu tezkereyi de desteklediğini söyledi.

Terörle mücadelenin partiler üstü anlayışla ele alınması ve siyasi hesapların üstünde tutulması gereken milli bir sorun olduğunu belirten Bölükbaşı, Türkiye'nin, çok ciddi dış desteğe sahip terör tehdidiyle, iki cephede mücadele etmek durumunda kaldığını kaydetti.

Bölükbaşı, bu mücadelenin siyasi kararlılık ve dirayet gerektiren, milli imkanların topyekün seferber edilmesini zorunlu kılan zor ve meşakkatli bir süreç olduğunu dile getirerek, bunun için öncelikle etkili bir caydırıcılık politikasının benimsenmesinin hayati önem taşıdığını ifade etti.

Bölükbaşı, bu strateji kapsamında, terör unsurlarını koruyan ve faaliyetlerine göz yuman dış desteklerin kesilmesi için, bu mihraklara karşı da etkili tedbirler alınması ve yaptırımlar uygulanmasının mutlak bir zorunluluk olduğuna işaret etti.

MHP'li Bölükbaşı, PKK'nın Irak'ın kuzeyinden gerçek anlamda tasfiyesi için ulaşılması şart olan hedefleri şöyle sıraladı: "Terör örgütünün Irak'taki yapılanmasında 134 olarak belirlenen yönetim kadrolarının enterne edilerek Türkiye'ye iadesi. Örgütün dağıtılması ve Türk vatandaşı olan teröristlerin silahlarıyla birlikte Türkiye'ye getirilerek adalet önüne çıkartılması. Türk uyruklu olmayan PKK militanlarının silahsızlandırılması, bunlardan Irak'ta kalacak olanlara Türkiye için yeniden bir tehdit teşkil edecek faaliyetlerde bulunmalarının önlenmesi. PKK'nın bölgedeki bütün alt yapısının imha edilmesi ve PKK kontrolündeki Mahmur Kampının kapatılarak buradaki Türk vatandaşlarının Türkiye'ye dönmelerinin sağlanması"

MHP'li Deniz Bölükbaşı, Türk Silahlı Kuvvetlerinin 16 Aralık 2007'de başlayan askeri harekatının, "Terör örgütüne ağır darbeler vurmasına ve çok önemli kayıplar verdirmesine rağmen, nihai amaca ulaşmada tek başına yeterli olduğunun söylenemeyeceğini" bildirdi.

Bölükbaşı, "Terör örgütüne dış desteğin kesilmesi sağlanmadan, bu amaçla ekonomik ve siyasi yaptırımlar uygulanmadan ve terör örgütüne karşı geniş çaplı bir askeri harekat için gerekli siyasi ortam yaratılmadan, PKK'nın sınırlı askeri müdahalelerle çökertilmesi esasen beklenemeyecektir" diye konuştu.

İlk tezkerenin amacına ulaşamamasının temel nedenlerini sıralayan Bölükbaşı, Barzani ve peşmergelerin PKK'ya fiziki, lojistik ve finansman desteğiyle siyasi himaye sağladığını kaydetti.

Deniz Bölükbaşı, PKK'ya Avrupa kaynaklı para akışının Erbil üzerinden yürütüldüğünü, yaralı teröristlerin tedavilerinin Barzani kontrolündeki bölge hastanelerinde yapıldığını ve bu militanların tedavi sonrası terör kamplarına gönderildiğini söyledi.

Terör örgütü için önemli olan Mahmur kampının hala kapatılamadığını söyleyen Bölükbaşı, "Bu gerçekler karşısında kimse kimseyi aldatmaya çalışmamalıdır. Irak'ın kuzeyinde otorite boşluğu olduğu söylemlerinin, Barzani'nin PKK'ya desteğine ilişkin bu fiili durumu izah etmeye ve gerçekleri gölgelemeye yetmeyeceğini herkes kabul etmelidir" dedi.

Deniz Bölükbaşı, Barzani'nin PKK'nın siyasi hamiliğini de üstlendiğini bildirdi.

MHP'li Bölükbaşı, ABD'nin, Kuzey Irak'tan kaynaklanan PKK terör tehdidi karşısında 5 yıl boyunca sessiz kaldığını, son dönemde Türkiye ile istihbarat paylaşımı konusunda sınırlı bir işbirliğine girdiğini iddia etti.

Bölükbaşı, şunları kaydetti: "ABD'nin bu yaklaşımı, Irak'ta saplandığı bataklıkta Barzani'yi stratejik müttefik olarak gördüğünü, Irak'ın geleceği açısından bir çıban başı olan peşmergelerin istikrarını, Türkiye'nin güvenliğinden daha önemli saydığını göstermiştir.

Arkasında Meclis'in güçlü iradesi olan terörle mücadelenin ABD Başkanının iznine tabi kılınması ve 'PKK ortak düşmanımızdır' söylemiyle tatmin olunarak bunun için atılacak adımların ABD'nin öncelikleri ve takdiriyle sınırlandırılması, Türk milletini incitmiş, PKK'nın Kuzey Irak'tan tasfiyesi sürecinde de büyük bir zafiyete yol açmıştır.

Terörle mücadele için yapılması gerekenleri sıralayan Bölükbaşı, Barzani'nin PKK'ya desteğinin kesilmesinin, bu mücadelenin sonuca ulaşmasında birinci öncelikli konu olduğunu söyledi.

Bu konuda diplomatik temas ve girişimlerle sonuç alınamayacağının ortada olduğunu ifade eden Bölükbaşı, şöyle konuştu: "Alınacak önlemlerin Barzani güçlerinin PKK'ya desteğinin sona ermesinde yeterli olmaması halinde, Barzani ve peşmergeleri askeri müdahale hedefi olacağı konusunda kesin bir dille uyarılmalıdır. Barzani'ye Türkiye'ye husumetinin çok ağır bir maliyeti olacağı gösterilmeli, buna rağmen bundan vazgeçmezse, bu bedel fiilen ödettirilmelidir.

Kuzey Irak Bölgesel Yönetimine meşruiyet kazandıracak hareketlerden özenle kaçınılmalı, Barzani ile hiçbir şekilde resmi diyalog sürecine girilmemelidir. Bugün gelinen noktada, PKK'nın bu bölgeden geriye dönüşü olmayacak şekilde sökülüp atılması için terör yuvalarına yönelik kapsamlı bir temizlik ve imha harekatı yapılması kaçınılmaz görülmektedir."

Deniz Bölükbaşı, yapılacak bir kara harekatından sonra, askerlerin Kuzey Irak'ta geçici bir süre için konuşlandırılması ve bir güvenlik bölgesi oluşturulması gerektiğini kaydetti.

Türk Silahlı Kuvvetlerinin PKK'yı tasfiye edecek güce, yeteneğe, morale ve donanıma sahip olduğuna işaret eden Bölükbaşı, "Bunlar yapılmadığı takdirde, Meclis'in verdiği yetkinin anlamı, etkisi ve sonuçları Türk Milleti tarafından haklı olarak sorgulanacak ve terörle mücadele konusunda devlete olan güven duygusu korkarız ki sarsılacaktır" dedi.

AKP'li Ergün: "Biz istesek de bölünemeyiz"

AK Parti Grup Başkanvekili Nihat Ergün, sorunların çözüm yolunun silah olamayacağını belirterek, "Tarih içinde bu coğrafyada birlikte yaşadıklarımız ve ilişkilerimiz, bizi istesek de bölünemeyeceğimiz bir şekilde kaynaştırmıştır" dedi.

TBMM Genel Kurulu'nda, sınır ötesi operasyonla ilgili Başbakanlık Tezkeresi üzerinde AK Parti Grubu adına konuşan Ergün, terör örgütünün eylemleri nedeniyle sınır ötesine askeri hareket düzenlemenin, Türkiye'nin ve milletin güvenliği adına meşru müdafaa hakkının kullanılmasını zorunlu kıldığını söyledi.

Ergün, "Şimdiye kadar yaptığımız ve şimdiden sonra yapacağımız tam da budur. Hatta önümüzdeki 1 yıl boyunca bu yetki daha da etkin kullanılmalı, kendi içinde kırılma ve çözülme noktasına gelen terör örgütünün, dağ kadrolarının dağıtılması, silahsızlandırılması, uluslararası ve bölgesel siyasi desteğinin iyice zayıflatılması, finans kaynaklarının kesilmesi, örgüte katılımların önlenmesi sağlanmalıdır" dedi.

Terörle mücadelede ABD'nin, ilk defa PKK terör örgütünü ortak düşman ilan eden, sınır ötesi operasyonlarda istihbarat paylaşımı düzeyinde iş birliğine yönelen bir tutum içinde olduğunu kaydeden Ergün, bu olumlu tutumun gelecek dönemde daha ileri düzeyde olması gerektiğini vurguladı.

Terör örgütünün Kuzey Irak'ta tasfiyesinde ABD, Irak merkezi yönetimi ve kuzeydeki bölgesel yönetimin aktif olarak rol alması zamanının geldiğini kaydeden Ergün, şöyle konuştu: "Sınır ötesi askeri müdahalemiz konusunda bölge ülkelerinin ve AB'nin tutumu da son derece olumlu ve Türkiye'nin haklılığını kabul eder niteliktedir. Bu olumlu yaklaşımların da önümüzdeki 1 yıllık süreçte terörün finans kaynaklarının kurutulması ve özellikle Avrupa'dan örgüte katılımların engellenmesi, AB'deki propaganda gücünün kırılması yönünde güçlü bir iş birliğine dönüşmesi sağlanmalıdır.

Aktif diplomasi ve kararlılık bu dönemde sürdürülerek daha etkili bir iş birliği zemini yakalanmalıdır. Özellikle Kuzey Irak bölgesel yönetimi, önümüzdeki 1 yılı son bir fırsat saymalı ve terör örgütünün etkisizleştirilmesi, kendisi için hayati öneme sahip Türkiye'nin kalıcı dostluğunu kazanmak amacıyla sıkı bir iş birliğine girmelidir."

Terör örgütünün etnik temelde bölücü amaçlar taşıdığını, 1980 sonrasının yanlış politika ve uygulamalarından, Kürt kökenli vatandaşların yaşadığı bölgelerdeki uzun zaman çözülemeyen sosyal, ekonomik ve kültürel sorunların istismarından beslendiğini belirten Ergün, şunları kaydetti:

"Etnik milliyetçilik ve bölünme fikri milletimizin ve devletimizin en duyarlı olduğu ve irite edici bulduğu bir durumdur. Terör örgütünün, Kürt kökenli vatandaşlarımızın sosyal, ekonomik ve kültürel sorunlarının çözüme kavuşmasıyla ilgisi var mıdır? Silah ve terör yöntemleri ancak, ülkenin bölünmesi, federasyon veya özerklik gibi amaçlar için kullanılan yöntemlerdir. Diğer sorunların çözüm yolu asla silah olamaz. Üstelik silah ve terör, bu sorunların da çözümünü zorlaştıran hatta bazen konuşulmasını bile imkansız hale getiren bir metotdur.

Terör örgütünün ve terörün etnik ve coğrafi bir bölünmeyi başarması imkansızdır. Sözde örgüt liderleri de bu imkansızlığın farkındadır. Bu nedenle terörden başka iş bilmediklerinden, Türkiye'yi taciz etmek isteyen güçler adına, terörü kendileri için bir taşeronluk ve servet biriktirme yolu olarak sürdürmektedirler. Tarih içinde bu coğrafyada birlikte yaşadıklarımız ve ilişkilerimiz bizi istesek de bölünemeyeceğimiz bir şekilde kaynaştırmıştır. Önümüzdeki yıllarda Türkiye'nin sorunu etnik veya başka sebeple bölünerek küçülme değil, küresel ve bölgesel bir güç ve cazibe merkezi olarak yeni eklemlenme talepleriyle karşılaşmaktır."

Ergün, "Türk milleti" kavramının etnik temelde bir kavram değil, tarih, kültür ve inanç süzgecinden geçerek oluştuğuna işaret ederek, "Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı Türkler, Kürtler, Boşnaklar, Arnavutlar, Gürcüler, Çerkezler, Abhazlar, Araplar Büyük Türk Milletini oluşturan vazgeçilemez unsurlardır. Alevisiyle, Sünnisiyle...Büyük çoğunluk içindeki etnik ve dini farklılıkların sorunları, azınlık hukuku ve psikolojisi içinde çözülemez. Terör eylemleri yoluyla ise asla..." dedi.

Ergün, etnik ve dini alt kimliklerin kendisini ifade etmesi, göstermesi, yaşatması ve geliştirmesi ile bu kimliklerin siyasi temsil talebinin birbirine karışmamasını isteyerek, "Bizim millet anlayışımızda etnik ve dini kimliklerin siyasi temsil talebi kabul edilemez. Biz bu Meclis'te etnik olarak Türkleri ve dini olarak olarak Sünnileri temsilen bulunmuyoruz. Hiç kimse de Kürtleri ve Alevileri temsilen bulunamaz. Hepimiz bütün milli ve manevi değerleri ile Türk milletini temsilen bulunuyoruz" dedi.

"Kürt sorununa siyasi çözüm" sözlerine işaret eden Ergün, "Kürt kökenli vatandaşlarımızın bu sorunları ülkenin ve milletin bölünmezliği anlayışıyla siyaset, hukuk ve çağdaş demokrasinin imkanları içinde çözüme kavuşsun anlamına geliyorsa, kimsenin diyeceği olmaz. 'Siyasi çözüm' sözleri, bölünmeyi, federasyonu, özerkliği, etnik yapılara dayalı anayasayı, etnik siyasi temsili, eğitim dilinde ayrılığı ifade etmek için kullanılıyorsa, bilinmelidir ki bunlar millet yararına olmayan, gerçekleşmesi imkansız, bölücü ve sadece terörü sürdürmek için propagandası yapılan konular olarak kalacaktır" görüşünü ifade etti.

Ergün, "Silahlar sussun" talebine de işaret ederek, şöyle konuştu: "Evet silah susmadıkça biz konuşamıyoruz. Ancak önce susması gereken silah, terör örgütünün silahıdır. PKK silahsızlandırılmalıdır. Devlet, iç güvenlik ve savunma adına elinde silah da bulunan bir organizasyondur. Bu nedenle her zaman uyanıktır ve bir eli tetiktedir. Terör örgütü etnik bölücü amaçlar taşımıyorsa, silaha ne ihtiyaç vardır? Devlet gücünü kullananlar, silahsız adama kurşun sıkarlarsa, o zaman konuşursun. Ülkenin dağlarında eli silahlı adamlar karakol basıyorsa, şehirlerde canlı bombalar, tuzaklar, yollarda mayınlar patlatılıyorsa, devlet, silahlı gücünü harekete geçirecektir."

Ergün, terörle mücadele ve sınırı aşan suçlar konularında akademik çalışmalara da ağırlık verilmesi ve Terörle Mücadele Bilgi Bankası oluşturulmalı gerektiğini söyledi.

22. kez izin verildi

TBMM, bugün kabul edilen tezkereyle, 1950'den bu yana yurtdışına asker göndermek için 22. kez izin vermiş oldu.

Meclis, 88 yıllık tarihinde Türk askerinin yabancı ülkelere gönderilmesi konusundaki istemlere sahne oldu.

TBMM, 1950 yılından sonra ilk kez, Kore'ye Türk askerinin gönderilmesi için dönemin hükümetine izin verdi.

TBMM, 6 Aralık 1950 tarihli birleşiminde, "dünya barışını kurmak, korumak ve insanlığın emniyet ve huzurunun sağlanması amacıyla Türk askerinin BM orduları saflarına katılması" yönündeki Başbakanlık Tezkeresi'ni kabul etti.

Kıbrıs

Meclis, Kıbrıs'a asker gönderilmesi konusunda çeşitli tarihlerde 3 kez izin verdi. Bu konudaki ilk tezkere, 16 Mart 1964 tarihini taşıyor. 1961 Anayasası'nın 66. maddesine dayandırılan bu karar, "16 Ağustos 1960 tarihinde, Lefkoşa'da Türkiye, Yunanistan, Büyük Britanya ve Kuzey İrlanda ile Türkiye arasında imzalanan anlaşmalar uyarınca Kıbrıs'a Türk Silahlı Kuvvetleri'nin gönderilmesine izin verilmesini" içeriyordu.

TBMM, 17 Kasım 1967'de, "Hükümete verilen yetkinin kullanılmasından doğacak inkişaf ve ihtilatlar karşısında lüzum, hudut, şümulü hükümetçe takdir ve tayin olunacak şekilde Türk Silahlı Kuvvetleri'nin yabancı ülkelere gönderilmesine" izin verdi.

Kıbrıs konusundaki 3. tezkere ise 20 Temmuz 1974 tarihinde kabul edildi. Dış siyasi olayların ortaya çıkardığı ağır şartlar sonunda ve TBMM'nin 1964 ve 1967 yıllarında verilen izinlerine dayanarak Kıbrıs'a yapılan indirme ve çıkarma harekatının ortaya çıkaracağı durum karşısında gerekliliği, sınırı ve miktarı hükümetçe takdir ve tayin olunacak şekilde TSK'nın yabancı ülkelere gönderilmesine izin verilirken, aynı günkü birleşimde "TBMM'nin kahraman ve şanlı TSK'ya güven, dilek ve takdirleri" de iletildi.

Körfez krizi

Irak'ın Kuveyt'i işgaliyle başlayan Körfez Krizi sürecinde de TBMM'den 3 tezkere çıktı. Körfez Krizi sürecinde, ABD ve müttefiklerinin Irak'a yönelik askeri harekatı aşamasında Türkiye'de çok uluslu bir gücün konuşlandırılması gündeme geldi.

Hükümet, "Ülkemize bir tecavüz vuku halinde derhal mukabele edilmesi maksadına münhasır olarak" TSK'nın yabancı ülkelere gönderilmesi veya yabancı silahlı kuvvetler mensuplarının Türkiye'de bulunması konularında TBMM'den izin istedi. Bu izin, 12 Ağustos 1990 tarihinde hükümete verildi.

Önceleri "Çekiç Güç" olarak adlandırılan, daha sonra sadece hava gücüyle sınırlı olan "Kuzeyden Keşif Harekatı", bu izin kapsamında Türkiye'ye konuşlandırıldı.

TBMM, yine aynı kapsamda 5 Eylül 1990 ve 17 Ocak 1991 tarihlerinde BM Güvenlik Konseyi kararını desteklemek ve Türkiye'nin muhtemel tehlikelere karşı güvenliğinin idame ettirilmesini sağlamak, kriz süresince ve sonrasında olabilecek gelişmeler ışığında Türkiye'nin çıkarlarını korumak amacıyla Türk askerinin yabancı ülkelere gönderilmesine ve yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye'de bulunmasına izin verdi.

Bosna-Hersek'ten Afganistan'a

Türk askeri, Körfez Krizi sonrasında dünyanın farklı köşelerindeki savaş ortamlarında görev aldı. Bu amaçla TBMM'den alınan izin sonrasında Türk askeri Bosna-Hersek'ten Afganistan'a kadar geniş bir coğrafyada görev yaptı.

Hükümetler, 8 Aralık 1992'de iki ayrı tezkereyle Somali ve Bosna-Hersek'e, 20 Şubat 1997'de İsrail-Filistin çatışmalarının yaşandığı El Halil'e, 10 Nisan 1997 ve 23 Temmuz 1998'de Arnavutluk'a, 8 Ekim 1998'de Kosova'ya, 10 Ekim 2001'de Afganistan'a asker göndermek için TBMM'den izin aldı.

Irak

ABD'nin Irak'a yönelik operasyonuyla ilgili olarak 4 Başbakanlık Tezkeresi, 2003'te TBMM'ye sunulurken, bunlardan Türk askerinin yabancı ülkelere gönderilmesi ve yabancı ülke askerlerinin Türkiye'ye gelmesini içeren Tezkere kabul edilmedi.

Türkiye'deki askeri üs ve tesisler ile limanlarda gerekli yenileştirme, geliştirme, inşaat ve tevsi çalışmaları ile altyapı faaliyetlerinde bulunmak amacıyla ABD'li teknik ve askeri personelin 3 ay süreyle Türkiye'de bulunmasına izin verilmesine ilişkin karar, 6 Şubat 2003 tarihinde TBMM'den çıktı.

TBMM, 20 Mart 2003'te, TSK'nın Kuzey Irak'a gönderilmesine bu kuvvetlerin belirlenecek esaslar çerçevesinde kullanılmasına ve muhtemel bir askeri harekat kapsamında yabancı silahlı kuvvetlere mensup hava unsurlarının Türk hava sahasını kullanmalarına 6 ay süreyle izin verdi.

Irak Savaşı nedeniyle "Türk Silahlı Kuvvetleri'nin yabancı ülkelere gönderilmesi ve yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye'de bulunması için hükümete yetki verilmesine" ilişkin 25 Şubat 2003 tarihli Başbakanlık Tezkeresi, TBMM Genel Kurulu'nda 1 Mart 2003 tarihinde "salt çoğunluğa ulaşılmaması" nedeniyle kabul edilmedi.

Bu oylamaya 533 milletvekili katılmış, 264 kabul, 250 ret, 19 çekimser oy kullanılmıştı. Irak ile ilgili 2003'teki diğer tezkere ise 7 Ekim tarihli oldu.

Başbakanlık Tezkeresiyle, hükümete, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin, güvenlik ve istikrara katkı yapmak amacıyla Irak'a gönderilmesi, bu kuvvetlerin görev ve kullanılmasına ilişkin gerekli düzenlemelerin yapılması için 1 yıl süreyle izin verdi.

Lübnan'a asker gönderilmesi

Kongo'daki seçimlerde güvenliği sağlayacak uluslararası güce, Türkiye'nin asker göndermesine ilişkin Başbakanlık Tezkeresi, 27 Haziran 2006'da TBMM Genel Kurulu'nda kabul edildi.

TBMM'den, Lübnan'a asker gönderilmesine ilişkin karar, 5 Eylül 2006 tarihinde çıktı. 29 Mayıs 2007 tarihli, Lübnan'da BM Geçici Görev Gücü (UNIFIL) kapsamındaki Türk askerlerinin görev süresinin 1 yıl daha uzatılmasını öngören Başbakanlık Tezkeresi ise TBMM'de kabul edildi.

Meclis'in geçen yıl kabul ettiği son tezkere ise Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarının, Irak'ın terör örgütü PKK'nın yuvalandığı kuzey bölgesi ile mücavir alanlara gönderilmesi için hükümete bir yıl süreyle izin verilmesini öngörüyor. (CNNTÜRK)


Arkadaşına Gönder   Yazdır   Önceki sayfa   Sayfa başına git  
  Toplam yorum 0   Onay bekleyen 0  


Yorumunuz editörlerimiz tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.
 

Bu haber henüz yorumlanmamış...

  Bu kategorideki diğer haberler


TEZKERE'YE REKOR OY

DİYARBAKIR SALDIRISI'NDA İKİ ŞEHİT

DİCLE'DE ÇATIŞMA: BİR ŞEHİT
»  O DA KARAKOL, BU DA KARAKOL
»  DİYARBAKIR'DA POLİS OKULU SERVİS ARACINA SALDIRI
»  ABD'DEN DALGA GEÇER GİBİ AKTÜTÜN YANITI
»  İŞTE O İMHA EDİLEN HAİNLERİN KİMLİKLERİ
»  CHP'Lİ ÜYELERDEN "2'NCİ AKMAN HAREKATI"
»  AKP'Lİ VEKİLİN ÖZRÜ KABAHATİNDEN BÜYÜK
»  GÜL:'YETKİ SADECE HEDEF NOKTALAR İÇİN KULLANILIR'
»  BUGÜN SEÇİM OLSA NE OLUR?
»  VE TEZKERE, TBMM'DE
»  TEZKERE, KAMER GENÇ’İ HASTA YATAĞINDAN KALDIRDI
»  İŞTE SAADET'İN YENİ GELEN BAŞKAN ADAYI
»  CEP TELEFONU, DİREKSİYONU KİLİTLİYOR MU?
»  AKTÜTÜN'DE İNANILMAZ İDDİA
»  KARAKOL PARASINI UNAKITAN VERMEDİ!
»  ERDOĞAN, TAMPON BÖLGE İÇİN NE DEDİ?
»  TEZKERE'YE BİR DTP, BİR DE ÖDP KARŞI!
»  BAYKAL VE BAŞBUĞ, 1,5 SAAT TERÖR KONUŞTU
»  ŞENER'DEN HÜKÜMETE SERT ELEŞTİRİLER
»  PKK'DA YOLSUZLUK İNFAZI
»  SINIRA GECE BOYUNCA SEVKİYAT
»  GÜNEYDOĞU SENDROMUNA NEŞTER
 
  ÇOK OKUNANLAR
  YAZARLAR

 
EMİN VAROL
 
GAZETEC? ACI S?YLER !

 
Ercan Deva
 
Hatalar Zinciri ve Ortak Akıl

 
MURAT ŞAHİN
 
Matematik Ucuzlugu

 
Cahit Saraçoğlu
 
100 Milyar Liralık Destek Alacaklar
  ÇOK YORUMLANANLAR
  ANKET
Cumhurbaşkanlığı Seçimerinde Kim Kazanır?
Recep Tayyip Erdoğan
Kemal Kılıçdaroğlu
Muharrem İnce
Diğer
 Sonuçları göster   
 
 
RSS

Add to Google
Medya Spot'ta yayınlanan her türlü yazı ve haber kaynak belirtilmeden kullanılamaz.  Sayfalarımızda kaynak belirtilerek yayınlanan haberler ilgili kaynağa aittir ve bu haberlerin kopyalanması durumunda, tüm sorumluluk kopyalayan kişi / kuruma ait olacaktır. Başka kaynak veya gazeteden alıntı yazarlar ve site yazarlarına ait yazılardan dolayı Medya Spot sorumlu tutulamaz.