Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği’nin Yüksek İstişare Konseyi kokteyline girmek için kuyrukta
beklediğim bir sırada, yazının başlığındaki GAZETECİ VARMIII? diye seslenildiğini duydum. Cevap
vermeden önce sesin geldiği tarafa baktım. Uzun boylu, iri yarı bir adam bağırıyordu..
GAZETECİ VAR MIII?
Yüksek sesle Gazeteci varmıı? diye sorulan kokteylin, Ankara’daki lüks bir otelin salonlarında
verildiğini hatırlatmalıyım. Kayıt yaptırmak için sırada bekleyen konukların da TÜSİAD ismine yakışır
şıklıkta, siyah takım ve uzun tuvaletler giydiklerini ilave etmeliyim.
Kuyruktaki bu şık insanlar, önlerine ve arkalarına bakarak kimin Gazeteci olduğunu anlamaya
çalışırken, o kişi, bağırarak Gazeteci aramaya devam ediyordu.. Sert bir ifadeyle sol elinde tuttuğu
kağıtları sallıyor, sağ eliyle de içinde benim de bulunduğum kuyruğu işaret ederek soruyordu..
GAZETECİ VAR MII?
Almanların gaz odalarında yakmak için kalabalıkta Yahudi aradıkları gibi bir hisse kapıldım. Gazeteci
olduğumu saklayacak halim yoktu. Ama merak ediyordum. Bu adam niye bu kadar ısrarla Gazeteci var
mıı? diye soruyordu.
SKANDAL BAŞLIYOR..
TÜSİAD’ın adıma gönderdiği kokteyl davetiyesini havaya kaldırarak “ben varım” dedim. Gazeteci’yim
diyerek sıradan çıkarak bu kişinin yanına gittim. Arkamdaki Sözcü Gazetesi’nden bir arkadaşım vardı.
O da sesini çıkarmadan sıradan çıktı ve yanıma geldi.
Kim olduğumu ve hangi gazeteden geldiğimi sordu? Davetiyenin üzerindeki yazıları göstererek Tv em
Ankara Temsilcisi Emin Varol olduğumu belirttim. Elindeki 2 sayfalık kağıdı dikkatlice inceledi,
bulamadı.
Bir kez daha nerede çalıştığımı sordu, bir defa daha söyledim. Bu defa daha dikkatli bir şekilde
elindeki kağıtları inceledi ve “sizi bulamıyorum” dedi. Kendi ismimi listede aramam için yardım istedi.
Ancak ben elimdeki davetiyeyi göstererek itiraz ettim.
Kim olduğunu sorduğumda cevap alamadım. O ise elindeki kağıtları göstererek ismimin olmadığını
söylüyordu. Ben ve arkadaşım ise TÜSİAD’ın davetlisi olduğumuzu, elimizde davetiyemiz olduğunu
belirterek, ne olduğunu bilmediğimiz listede, neden ismimizin arandığıınıı soruyorduk. Ancak duvara
konuşuyorduk, ses yok..
Belli ki bu kişinin elindeki liste, TÜSİAD’ın davetli listesi değildi.. Davetli listesi olsa ismimiz
bulunacaktı.
Peki o halde, o liste kimin listesiydi? Kim hazırlamıştı? O listedeki isimler neye göre sıralanmıştı?
Ve TÜSİAD’ın kokteyline, TÜSİAD’ın davetlisi olarak katılan ve elinde davetiyesi olan bu kişilerin
elindeki listede olup olmadığını kontrol eden, ismi olmayanları kokteyle almama gibi bir tavırda olan
bu insan kimdi? Bu görev o’na niçin verilmişti? Bu davranış biraz da TÜSİAD’a da ayıp oluyordu.
Ben itirazımı sürdürdüm. Elimdeki davetiyeyi göstererek, ne olduğunu bilmediğim o listenin benim
içeriye girmeme engel olamayacağını söyleyerek salona doğru yürüdüm.
Diğer gazeteci arkadaşım ise, elinde davetiye olmadığı için gelen davet mail’ini cep telefonundan
göstererek içeri girdi.
Birkaç metre gittikten sonra bu defa TÜSİAD görevlilerine kim olduğumuzu söyledikten ve
bilgasayardaki davetli listesinde ismimizin bulunmasından sonra içeriye girebildik.
GAZETCİ VARMII? diye bağırarak, kokteylde Gazeteci arayan kişi, işini yapmaya devam ederken polis
memuru olduğunu öğrendik. Başbakan Ahmet Davutoğlu da kokteyle katılacağı için bir güvenlik
önlemi ve yöntemi olduğu söylendi.
Ancak bu önlemi alanlar, Kayyum’a geçen bir Gazete’nin muhabirlerini, Gazetenin halen eski
sahibinde olduğunu zannederek içeriye almamış otelin kapısında beklettiklerine de tanık olduk.
Olur böyle hatalar..