Bu yılın başında, Hollandalı kadın gazeteci Frederike
Geerdink’in gözaltına alınması bir süre kafamı kurcalamıştı.
Meslektaşım Geerdink, 5 yıldırDiyarbakır’ın en hassas bir
mahallesinde yaşıyor.
Yabancı bir gazetecinin Türkiye’de görev yapması için
Başbakanlığa akredite olması gerekir.. Basın Yayın ve
Enformasyon Genel Müdürlüğü’ne başvurarak Diyarbakır’da
çalışmak-yaşamak istediğini bildirmesi ve alacağı kartı da
yanında taşıması gerekir..
Geerdink, bunları yapmış mıydı? Basın Yayın Genel
Müdürlüğü’nün yabancı basın mensupları listesinde var mıydı
bilmiyorum. Bunu sormak için Genel Müdürü birkaç defa
aradım. Ancak ulaşamayınca da vazgeçtim...
Bu konulara özel bir duyarlılığım var. Çünkü uzun yıllar,
Brüksel-Paris ve Strasbourg’da gazetecilik yaptım. Ve bu tür
akredite işlemleriyle çok sık karşılaştım. 1990 yılında ilk kez
Avrupa Birliği’nin Başkenti Brüksel’e gittiğimde hem Belçika
Hükümetine, hem Avrupa Birliği Komisyonu’na hem de
NATO’ya akredite oldum. Aksi halde gazetecilik yapamazsınız..
Çalıştığım gazeteden “Brüksel Temsilcisi” olduğuma
ilişkin yazıları, pasaport bilgilerimi, oturduğum adresleri,
Türkiye’de de gazetecilik yaptığıma ilişkin bilgileri verdikten
sonra uzun bir süre “güvenlik soruşturması” geçirdim. Evimi
ve beni takip ettiler.. Sonra akredite kartlarımı alabildim.
Ayrıca pasaportumun süresi boyunca, her yıl bu bilgileri
yenilemek zorunda da kaldım.. Bazı sıkıntılar da yaşadım
ancak onları daha sonra yazacağım..
Bu nedenle Hollandalı meslektaşım Frederike Geerdink’i
çok iyi anlıyorum.. Geerdink, benim gibi Avrupa
başkentlerinde de değil, çatışmaların yaşandığı hassas bir
şehrimizde, Diyarbakır’da ve tüm böle sorumlusu olarak
çalışıyor..Hem de 5 yıl boyunca..
Türkiye’de görev yapan gazeteciler, genellikle kısa süreli
Ankara veya İstanbul’a gelir ve giderler.. Örneğin Ankara’da
yerleşik yabancı gazeteci çok azdır. Onlar da belirli
zamanlarda bölgeye gider ve dönerler.. İstanbul’da biraz daha
fazla yabancı gazeteci vardır.. Ancak çoğu gazeteci
Yunanistan’da veya bir başka Avrupa ülkesinde yaşar, önemli
günlerde akredite olarak Türkiye’ye gelir giderler..
O nedenle bir kadın meslekdaşım olan Geerdink’in
hakkını vermek lazım. Bir kadın olarak çatışmaların odak
noktası olan Diyarbakır’da, üstelik Diyarbakır’ın en hassas
mahallesinde oturmak ve uzun yıllar görev yapmak kolay
değil..
Herhalde çalıştığı gazeteden iyi bir ücret alıyordur. İş
riski, iş güçlüğü tazminatı gibi.. Hayat sigortası da
yaptırmıştır herhalde..
Çünkü, 5 yıl boyunca Diyarbakır’da görev yapmak bizim
için de oldukça zor.. Muhabirlik yıllarımda, PKK saldırılarının
başladığı 1984 yıllarında Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da
uzun süre görev yapmıştım. Ancak bir süre sonra bir başka
arkadaşla değiştirilmemi istemek zorunda kalmıştım..
Geerdink, Ocak-2015 tarihinde “terör örgütü ile
bağlantısı” nedeniyle gözaltına alındığında aynı günlerde
Ankara’da bulunan Hollanda Dışişleri Bakanlığı devreye girdi
ve serbest bırakıldı..
O’nu iyi anlıyorum. 1980’li yıllarınına sonunda İran’ın
başkenti Tahran’daki SASAN Hastanesinde Pastarlar
tarafından gözaltına alındığımda değil Türk Dışişleri Bakanı,
Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Turgut Özal vardı.. Kimse
devreye girmedi. ..Kendi imkanlarımla kurtulmuştum .Türk
dışişlerinin ulusal dış politikasında, böyle bir “görev tanımı”
yoktur..
Amerika’daki bir haber sitesine çalışan iki İngiliz
gazeteci Jake Hanrahan ve Philip Pendlebury ile Iraklı
tercümanları Muhammed İsmail'in yine Diyarbakır’da
tutuklanma haberini okuyunca bütün bunları yazmak
hatırladım.
Bu sabahtan itibaren Amerika ve İngiltere,
meslekdaşlarımın tutuklanmalarına tepki göstermeye
başladı.. Başımız yine ağrıyacak.. Bu arkadaşlarım sadece bir
haber sitesine çalışıyorlarmış.. CNN veya BBC’ye çalışıyor
olsalardı gök kubbeyi başımıza yıkarlardı.
Çatışma ve hassasiyet nedeniyle bölgeye yoğun bir
yabancı gazeteci sirkülasyonu var.. Hepsi de görev yapmak
üzere geliyorlar..Ancak,
Dün, PKK’lı teröristlerin telsiz konuşmaları deşifre
edilmiş..
Azad Siser kod adlı Ekrem Güney, bölgeye akın akın
gelen yabancı meslektaşlarım için aynen şunları söylüyor:
“Yabancı basın, eylemler hakkında olumlu haberler
yapıyor. Bu nedenle yabancı basına her türlü desteği
vermeliyiz. Bölgede ‘iç savaş’ algısı yaratacak görüntüler
gerekiyor.
Çatışmalarda harap olmuş bina ve açılan hendek
görüntüleri çok işe yarıyor.Bu görüntüleri yabancı basına
servis yapalım. Çatışmalarda,Türkiye Cumhuriyeti’nin
sivilleri katlettiği haberlerini verelim..”
Aman dikkat, sevgili meslektaşlarım..