Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 20 yıl aradan sonra Latin Amerika
ülkelerine giden ilk Cumhurbaşkanı oldu..Gezisinin, “kültürel bölümlerini” iptal
ederek Ankara’ya dönüş kararı alması bana 20 yıl öncesini hatırlattı..
1 Nisan 1995 tarihinde Arjantin-Şili ve Brezilya’ya giden Cumhurbaşkanı
Süleyman Demirel de gezisinin “turistik” bölümü, Brezilya’nın karnaval şehirleri
olan Sao Paulo ve Rio de Janeiro’yu programdan çıkartarak Ankara’ya dönmek
zorunda kalmıştı..
“Zorunda kalmıştı” diyorum. Çünkü, iptal gerekçesi Erdoğan’ınkinden
farklıydı.. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu gezisi hiç eleştirilmedi..
Oysa, 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in Latin Amerika gezisi, günler
öncesinden “turistik bir gezi” gerekçesiyle medyada sert bir şekilde
eleştirilmişti. O nedenle Süleyman bey, gezinin karnaval bölümüne gelince,
daha fazla eleştiri oklarının hedefi olmamak için 2 gün erken dönüş kararı
SABAH Gazetesi’nin Cumhurbaşkanlığı Muhabiri olarak, 20 yıl önceki bu
macera dolu geziyi ben de izlemiştim.. Birçok açıdan ilginç bir gezi olmuştu..
Şimdi sizi 20 yıl geriye götüreceğim.. Ve, o yıllarda Latin Amerika’ya
giden bir T.C Cumhurbaşkanı’nın, 9 Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in
yaşadıklarını, uğradığı haksızlıkları ve yaşananları anlatacağım.. Adeta bir film
senaryosu gibiydi..
TARİH 9 MART 1995..
1 Nisan’da başlayacak ve 13 gün sürecek Latin Amerika gezisi öncesi:
Kuzey Irak’taki PKK kamplarına kapsamlı bir harekatın yapıldığı
günlerdi.. ABD ve Avrupa Birliği üyesi ülkeler , “ Kuzey Irak’ta fazla kalmayın. En
kısa zamanda oradan çıkın” diye Türkiye’ye baskı yapıyorlardı..
Başbakanlık yıllarında Türkiye dışına çıkmayı pek sevmeyen Süleyman
Demirel, Cumhurbaşkanlığı’nın ilk yılında tam 18 defa yurt dışına çıkmıştı.. İşte
bu nedenle de medyanın hedef tahtasındaydı..
İşte böyle bir ortamda Latin Amerika gezisine hazırlanan Cumhurbaşkanı
Demirel’e medya, özellikle de aynı gazetede çalıştığımız Can Ataklı, SABAH
Gazetesi’nde “ Baba Katip Çelebi gibi..”, “ Demirel Leyleği havada gördü” gibi
manşetler atıyor ve geziyi eleştiriyordu..
Hatta Can Ataklı, Cumhurbaşkanının gideceği uçağı bile eleştirmiş,
“gideceksen A-340 tipi İstanbul uçağı ile gitme, ihracata darbe vurursun!”
diye de uyarıyordu..
Yine, SABAH Gazetesi, 29 Mart 1995 Çarşamba günü, gezinin 2iki gün
öncesi, “Başkomutan Nereye?” manşetiyle çıktı.. Can Ataklı, Demirel’in Latin
Amerika gezisini “ turistik bir gezi ” olarak yorumluyor ve “ Türkiye, Kıbrıs
harekatından büyük bir askeri harekat yürütürken Başkomutan Demirel, yine
bir turistik geziye çıkıyor ” diye yazıyor, Salih Memecan ise ”sülü dünyada
gitmedik yer bırakmaz” karikatürleri çiziyordu..
Diğer gazeteler ise Demirel’e, geziyi ertelemesini, gideceği Arjantin-Şili ve
Brezilya’nın Türkiye için diplomatik ve ticari açıdan bir değeri olmadığını iddia
ediyorlardı.. Hatta, Süleyman Demirel’in baş danışmanı Muzaffer Başkaynak,
ülkenin önemli sorunları varken Demirel’in bu geziye gitmesini protesto ederek
görevinden bile ayrılmıştı.
Geziye bir gün kala yani, 31 Mart 1995 tarihinde bazı gazeteler, “ Bu
Laflar Demirel’in” manşetiyle yayınlandı.. Haberde, DYP Genel Başkanı olan
Süleyman Demirel’in, Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın yurt dışı gezilerini
eleştiren sözlerine yer veriliyordu. Demirel ‘in1991 yılında Özal’ı eleştirirken“
Ülke bu durumdayken Singapurlara, Avusturalyalara gidiyorlar. Soruyorum bu
gezilerden Türk halkına ne yararlar sağladınız? İktidara gelince tüm
harcırahları geri alacağız ” sözleri hatırlatılarak gezisini iptal etmesi
isteniyordu..
1 Nisan Şakası Gibi..
SABAH Gazetesi, tüm eleştirilerine rağmen geziyi izlemek üzere beni
görevlendirdi. Ancak, bu görevlendirme Çankaya Köşkü’nden dönebilirdi..
Çünkü Süleyman Bey, “ hayır bu gazetenin temsilcisini uçağa almıyorum,
götürmüyorum” diyebilirdi.. Hayır, böyle olmadı.. Köşk’ten olumlu yanıt geldi
ve beni uçağa aldı..
Gezi süresince güç durumda kalacağımı Süleyman Demirel’in ve
etrafındakilerin bana yüz vermeyeceğini tahmin etmiştim..Ancak bir kez daha
yanıldığımı gezi sırasında anladım... Çünkü Demirel, tüm eleştirilere rağmen gezi
boyunca bana çok sıcak davranacak ve tüm sorularımı yanıtlayacaktı.. Hatta
Kanarya Adalarında elini omzuma koyarak, “ rahatına bak sen farklısın”
diyecekti..
İlk durak Kanarya Adaları..
Yapılan tüm eleştirilere rağmen geri adım atmayan Cumhurbaşkanı
Süleyman Demirel, 13 gün sürecek Latin Amerika gezisine 1 Nisan 1995
tarihinde start verdi.. Can Ataklı’nın “ ihracata zarar verirsin bu uçakla gitme”
dediği Airbus A-340 İstanbul uçağı ile 6 saatlik bir uçuştan sonra Kanarya
Adaları’nın Las Palmas kentine geldik.. Nazmiye hanımın da katıldığı geziye
kardeşi Şevket Demirel, bacanak Ali Şener dahil, bürokrat, işadamı, oda
başkanları, gazeteci ve mürettebat dahil 192 kişi katılıyordu..
- Bugün de liderlerin yurt dışı gezilerinde böyle mi oluyor bilmiyorum ama;
Herşey dahil bir gezi..
İş adamları dışında kimse bu yolculuk için para ödememişti.. Tüm heyetin,
13 gün boyunca kalacakları yurt dışına çıkış harçları, oteller, yemekler ve tüm
masraflar devlet tarafından karşılanıyordu.. Hatta dönüş sırasında bir
Cumhurbaşkanlığı görevlisi, yurt dışı harçlarını yanlışlıkla kendi ceplerinden
ödeyen bir grup bürokrata, paralarını iade etti.
Geziye, iki devlet bakanı Ayvaz Gökdemir ve Onur Kumbaracıbaşı ile
bugün AB Bakanı olan Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in Özel Kalem Müdürü
Volkan Bozkır, Şili’deki misket bombalarıyla ilgilenen Tuğgeneral Hurşit Tolon
da Genelkurmay temsilcisi olarak katılıyordu. AK Parti Kahramanmaraş
Milletvekili Mehmet Sağlam da YÖK Başkanı olarak geziye davet edilmişti.. Yurt
dışı gezilere Cumhurbaşkanları ile katılması teamül haline gelen Dışişleri Bakanı
Erdal İnönü, Kuzey Irak’a yapılan operasyon nedeniyle Ankara’da kalmayı tercih
- Bugün de uçan gazeteciler de böyle sorular sorabiliyorlar mı bilmiyorum,
ama?
Şort’un yanında mı?
Her zaman olduğu gibi Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel uçak Ankara
Esenboğa havalimanında havalandıktan kısa bir süre sonra uçağın arka tarafına
gelerek “uğurlar olsun” turuna çıktı. Tüm heyetin elini sıktı ve iyi yolculuklar
diledi..
Ayaküstü yaptığımız sohbet sırasında bir gazeteci arkadaşım Demirel’e
“turistik bir geziye mi çıktınız? ” diye sorma cesaretini bile gösterdi.. O
zamanlarda liderin uçağında da olsanız böyle soruları sorabiliyor ve cevap da
alabiliyordunuz..
Demirel’in cevabı da aynı güzellikteydi: “ Eğer şortunuz yanınızda ise bu
size bağlı. Bunlar devletin işi, benim turistik gezilerim değil..”
Las Palmas’da Demirel’in yüzünü gülüren ise İbrahim Bakır isimli bir Türk
oldu.. Oteele girerken heyetin yanına gelen İbrahim Bakır, burada yaşadğını ve
İstanbul’dan deri getirip sattığını söyleyince Demirel, “ işte ticaret bu. Ben
İbrahim’ler arıyorum” diye gülümsedi ve İbrahim Bakır’ı yemeğe davet etti.
İlk durak Arjantin..
Kanarya Adalarından sonra 11 saat süren yolculuğun ardından Arjantin’in
Başşehri Buenos Aires’in, Ezeiza havaalanına indik.. Demirel, kalabalık bir
heyetin kendisine eşlik etmesi eleştirilerine de bu yolculuk sırasında cevap
verdi.. “ Giden veya gelen Süleyman Demirel değil, devlettir. Ben yalnız
başıma gidip gelemem.Eleştiriler bana dokunsun zararı yok, ama devlete
dokunmamalıdır..”
Demirel, 11 gün süren gezi boyunca Cumhurbaşkanı Vekili Hüsamettin
Cindoruk, Başbakan Tansu Çiller, Başbakan Yardımcısı Hikmet Çetin ve Dışişleri
Bakanı Erdal İnönü ile konuşuyor ve kuzey Irak’a yapılan harekatla ilgili bilgi
alıyordu..
Cumhurbaşkanı Demirel, başından beri “turistik” diye eleştirilen geziden
huzursuz olmuştu..Biran önce Ankara’ya dönmek istiyordu.. O nedenle de
Arjantin’den ayrılmadan önce 13 gün sürecek geziyi 2 gün kısaltarak 11 güne
indirdi. Brezilya’nın karnaval şehirleri olan Sao Paulo ve Rio de Janeiro’yu
programdan çıkarttı.
“ turistik gezi “ diye çok eleştirildiği için mi bilinmez ama, Arjantin’de
gazeteciler hem uzak hem de pansiyondan bozma bir otele yerleştirildi. Otelin
küçücük asansörleri bile o kader eskiydi ki, Rahmi Turan’la birlikte asansörde
kaldık.. Alarm zili olmadığı için 20 dakika kapıyı yumruklayarak sesimizi
duyurabildik.
Şili’deyiz..
Demirel: “ Devlet Yürümez..”
Gezinin 8. Gününde Atlantik Okyanusundan, Pasifik Okyanusu kıyılarına
geçtik. Şili’de ünlü sahil beldesi, Vina del Mar’ı gezdik. Burada Cumhurbaşkanı
Süleyman Demirel’den yeni bir şey daha öğrendik. 100 metre uzaklıktaki Şili
Cumhurbaşkanı Eduardo Frei ile görüşmesine neden yürüyerek değil de, makam
otomobili ile gittiğini sorduğumuzda babadan “ Devlet yürümez. Devletin bir
ağırlığı vardır. Bu tür görüşmelere arabayla gidilir, yürüyerek değil” cevabını
aldık. Böylece devletin yürümeyeceğini de öğrenmiş olduk..
“Kimse Türkiye’nin PKK ile
görüşme masasına oturmasını beklemesin.”
Bugünler için anlamlı olacak mı bilmiyorum. Ancak, Şili’de yayınlanan La
Nacion ve El Mercurio gazetelerine PKK ile ilgili açıklamalar yapan Demirel’in şu
sözleri 20 yıl öncesine ait:
“ Kimse Türkiye’nin terör örgütü PKK ile görüşme masasına oturmasını
beklemesin. Dünyadaki her etnik grup, bağımsız bir devlet kurmaya kalksaydı,
dünyanın hali ne oldurdu? Teröristlerle görüşmemek uluslararası alanlarda
kabul edilmiş bir prensiptir..
Kürdistan diye bir yer hiç hatırlamıyorum. Tarih boyunca bir Kürt ulusu
olmadı, şimdi de yok.. Kürt etnik kökenli kişiler dünyanın her yerinde
yaşıyorlar..
Demokrasi ile demagoji at başı gitmez.İki ata birden binmem mümkün
değil. ‘İki ata birden binenin ayakları ayrılır’ diye bir Amerika atasözü vardır”
Evet, 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in bu sözlerinin üzerinden 20
yıl geçti ve devlet, terör örgütü PKK ile masaya oturdu, yemek bile yiyor..
Demirel de halen yaşıyor ve Güniz Sokak’taki evinden olanı biteni izliyor..
Kimbilir ne düşünüyordur?
Bu kapsamda, Kapsamda, Santiago Belediye Başkanı Ravinet’nin “ Çeşitli
kültürlerin bir arada olduğu Türkiye’yi yönetmek zordur…” ifadesini ise hiç
unutmadım.
Dönüş Çilesi Başlıyor...
11 gün çabuk geçti… Gezinin son durağı olan Brezilya’dan ayrılma günü
geldi. Dönüş hazırlıkları tamamlandı. Valizler kapatıldı ve uçağa gönderildi..
Devlet, paraları ödedi ve Demirel ve eşi hariç 190 kişi otellerden çıkış
yaptı. Türkiye’nin Brezilya Büyükelçiliğine geldik.. Uçağa çağrılmayı beklerken
kötü bir haber geldi.. Bir catering kamyonu bizim uçağın arka kapısına
çarpmıştı.. İnanılmazdı ancak bu gezide yaşadığımız tek aksilik bu değildi
elbette....
190 kişi büyükelçilikte beklemeye başladık... Saatler sonra yine bir aksilik
haberi, büyükelçiliğe ulaştı..Kapısı tamir edilen uçak deneme uçuşunda motor
arızası yapmıştı..Elektrik donanımındaki hasar nedeniyle zarar gören motor
arızası giderilemiyordu..
“ Peşmerge Kampı gibi..”
Otelde gelişmeleri takip eden Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ve eşi
Nazmiye hanımla iki bakana, Brezilya Cumhurbaşkanı uçağını tahsis etmek
istedi. Ancak Demirel, “ kiminle geldiysem, onunla dönerim” diyerek bu teklifi
geri çevirdi. Daha sonra da Türkiye’den yeni bir uçak gönderilmesini istedi.
Büyükelçilikte bekleyenler ise perişan olmuşlardı.. Çıkış yaptıkları için
otele de dönemiyorlardı. Devlet Bakanı Prof. Dr Onur Kumbaracıbaşı’na göre
elçilik, “peşmerge kampına” dönmüştü.. Ne yiyecek kalmıştı, ne içecek..
Büyükelçi Tahsin Tarlan ve eşi ile çalışanların 190 kişiyi memnun etmek için nasıl
çaba harcadıklarını bugün bile hatırlarım.. Mutfakta sıra olmuş, bir patates
kızartmasını bekler hale gelmiştik..Herkes bir köşede kıvrılmış uyuklamaya
çalışıyordu.. Büyükelçinin odasındaki koltuklarda hatta masasında bile
uyuyanlar vardı..
Uykusuz geçen bir gecenin sabahında tam 12 saat uçak beklemiştik..
Dalaman isimli yeni uçak gelmiş, mürettebat kısa bir süre dinlenmişti.. Yeniden
Türkiye’ye dönüş hazırlıkları başladı.. Ve nihayet havaalanına geldik..
Aksilikler bitmiyor..
Üç gazeteci arkadaş, fötr şapkasıyla meşhur Süleyman Demirel’e
göstermek için kenarında kurdelası olan birer Şili şapkası almıştık. Uçağın ön
sıralarından birine oturmak üzereydim.. Diğer iki şapkalı gazeteci arkadaşım,
birlikte oturmak için uçağın arkasına çağırdı. “Olur” dedim ve onların yanına
gittim. Yerime de Milliyet Gazetesi’nden Burhan Eliş oturdu..
Demirel ve eşi geldikten sonra havalandık.. Çok aksilikler yaşadığımız, çok
eleştirilen Latin Amerika gezisini tamamlamıştık.. Ancak aksilikler bitmiş miydi?
- Şimdi de yapılıyor mu bilmiyorum ama;
“ Kuş Sütü Eksik..”
Kenan Evren, Turgut Özal, Süleyman Demirel ve Bülent Ecevit’in yurt dışı
gezilerinde uçakta adeta kuş sütü eksik olurdu.. Uçağın arka tarafına çeşitli
içkilerin, mezelerin ve yiyeceklerin olduğu bir bölüm hazırlanırdı.. Hatta bir
keresinde sanıyorum Türkmenistan’dan dönerken, İbrahim Tatlıses de bu
sofraya türküleriyle katılmıştı..
Yaklaşık 45 dakika geçmişti. Henüz Brezilya üzerindeydik.. Süleyman bey,
uçağın arka tarafında “uğurlar olsun” diyerek elimizi sıkıyordu.. Uçağa
bindiğimde oturmaktan vazgeçtiğim koltuğun yanına gelmişti..
Tam, o sırada uçak bir büyük bir gürültüyle sarsıldı.. Ne olduğunu
anlamaya çalışırken, ikinci defa sarsıldık.. Süleyman bey, olduğu yere oturmuş
ve başını iki elinin arasına alarak korumaya çalışıyordu..
Bağrışmalar, çığlıklar arasında dualar ve kelime-i şahadet getirenlerin
sesleri yükseliyordu.. Büyük bir panik yaşanıyordu.. Kırılan şişelerin sesi, uçağın
kapısına çarpan servis arabalarının sesine karışıyordu.
Uçak yan yatmış hızla düşüyordu..
Haber Atlıyordum..
Ben ise oturduğum koltuğun üzerindeydim.. Başımda şapka ile ayağa
kalkmış ve teleobjektifi takarak koridora oturan Süleyman Demirel’in fotoğrafını
çekmeye çalışıyordum.. Benim yerime oturan Burhan Eliş’i kıskanıyordum.
Çünkü yanı başındaki Demirel’in fotoğraflarını rahat rahat çekiyordu.. Beni arka
koltuklara çağıran arkadaşlarıma ise için için kızıyordum.
Gazetecilik o kadar içimize işlemişki, uçak düşerken bile Burhan’ın
yerinde olmak istiyordum.. Burhan’ın yerinde ben olabilir ve bu fotoğrafları ben
çekebilirdim…Meslekte haber atlamayı sevmem, haber atlatmaktan da
memnun olurum.. Ancak şu anda göz göre, göre atlıyordum..
Bu düşüncelerle yoğunlaşırken, oturduğum koltuğun üzerine çıkmış ve
nafile deklanşöre basıyordum.. Belki bir şey çıkar diye sürekli deklanşöre
basıyordum. Ancak ben de biliyordum birşey çıkmayacağını..
O sırada bana ‘otur’ diye bağıran Ali Şener ve diğerlerine de
sinirleniyordum.. “ Nasıl olsa düşüyoruz, geriye belki bu fotoğraflar kalır” diye
laf yetiştiriyordum.. Gözümün önünden oğlum geçiyordu.. Sadece onu
düşünüyordum..
Saatler kadar uzun sürmüştü sanki.. Bir anda uçak düzelmeye başladı..
Uçakta çıt çıkmıyordu Herkes susmuş ne olacağını bekliyordu. Sinek uçsa uçakta
duyulabilirdi.. Sadece uçağın, rüzgarı yaran sesi duyuluyordu..
Alkışlar..
Uçak düzelmiş ve bir sarsıntı daha olmamıştı.. Demirel , alkışlar arasında
yavaşça yerinden kalkınca onun etrafını sardık..Süleyman bey, böyle
durumlarda hemen oturulması ve başını korumak için ellerinin arasına alınması
gerektiğini anlatıyordu.. Bir yandan da uçağın ön tarafındaki Nazmiye hanımı
merak ediyor O’na bakmaları için korumalara talimat veriyordu.. O anda ölümü
hiç düşünmediğini söyledi Demirel.. ,”Nerede ölecekseniz, orada ölürsünüz”
diye devam ederek bir de fıkra anlattı:
“Azrail adama gelmiş canını alacak. Adam Cenab-ı Allah’a, ‘bir rüzgar
estir de beni kaf dağının arkasına götür’diye dua etmiş. Rüzgar esmiş, adam kaf
dağının arkasına gitmiş. Bakmış ki Azrail yine orada. Azrail, ‘ ben senin canını
burada alacaktım’ demiş ve canını almış”..
Bu arada, uçağın kaptan pilotu Ata Özarda, uçağın türbülansa girdiğini bu
tür hava boşluklarından kaçmaya çalıştıklarını ancak bazen kaçamadıklarını
söyleyerek yolcuları sakin olmaya çağırıyordu..Süleyman bey ise uçağın ön
tarafına geçtikten sonra, pilotu yanına çağırarak bilgi almıştı.. Olay tamamen bir
pilotaj hatasıydı.. Yorgun olan mürettebat, elektrik yüklü Oraj bulutlarını fark
etmeyerek içine girmişti.. (Kaptan Pilot Ata Özarda bu geziden sonra istifa etti..)
Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, sakinleştikten sonra kaldığı yerden uçağın
içindeki turunu tamamladı.
“13 Nisan Kader Birliği Derneği..”
Bir süre sonra da programda olmamasına rağmen Kanarya Adalarında bir
mola verilmesine karar verildi. Kazanın etkisinden kurtulamamıştık.. O sırada
kara yoluyla Türkiye’ye dönme imkanı olsa bir an bile düşünmeden bu uçağa
binmek istemeyen çok insan vardı.. Ölümden dönen yolcular burada “13 Nisan
Kader Birliği Derneğini” kurdular
Havaalanında rahmetli Nazmiye hanım uçağın hosteslerinden birinin
koluna girmiş sakinleşmek için volta atıyordu. Bir yandan da hostese “sen artık
bu ismini değiştir. Senin yüzünden düşüyorduk” diye söyleniyordu.. Meğer o
hostesin adı, kazaya neden olan elektrik yüklü Oraj bulutları gibi, Oraj’mış..
Gülümseyerek yeniden uçağa bindim..
Eleştirilerle başlayan,aksiliklerin hiç bitmediği Latin Amerika gezisi
böylece sona erdi.. Ankara Esenboğa havalimanına indiğimizde 3 kurban
kesildi..
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın in Latin Amerika gezisine
çıktığını duyunca, 20 yıl önceki Latin Amerika gezimizi hatırladım..