Yol boyu budanmış çimler..
Çukurova sıcağa boğulmuş durumda. Nem katsayısı arttıkça, dayanma katsayım düşüyor. Yol boyu ilerlerken bir dem nefes almak derdinde yolu izliyorum..
Zira bu aralar nem bir yana zaten sürekli bir boğulma içindeyiz. Son zamanlarda hepimizin içinde bulunduğu süreç bir kırılma noktası ve boğulma eşiği.
Eli silahlılar adam öldürüyor, eli sopalılar adam öldürüyor.
Oysa bilen biliyor “yiğitler ölmüyor”
Ve yaşamak yangın yerinde hergün yeniden ölerek bize düşüyor..
Hergün yeniden,
Yeni baştan başlayarak güne sürüyoruz hayat yolculuğumuzu..
Bu boğulma noktalarında şiirlerin dili, hayatın gözü, yolun sesi iyi geliyor bana.. Nefesim açılana kadar şiir okuyor, şiirle direniyorum kendi çapımda.
Sonra ağaçlara, çiçeklere, böceklere sarıyorum kendimi.. Onlarda bana sarmıyor değil hani. Yazıyı yazdığım sıralarda bir kelebek konuyor ekranın sol yanına. Kalbimin sol yanına derman olurcasına, çığlık çığlığa...
Sonra yol boyu budanmış çimlere dönüyorum.. Çimlerden koltuk yapmışlar. Ne tuhaf değil mi? İnsanoğlu çim budama sanatı üretmiş ve çimlerden tavşan, kuş, araba gibi görüntüler üretmiş gözlerimle gördüm. Bu sabahta koltuk olmuş hallerini gördüm. Hayli üzgün, hayli kırılmış göründüler gözüme.. Hayli kırıldım, hayli üzüldüm.
Özünü değiştiremeyeceğimiz gerçekleri maskelemek, hırpalamak, talan etmek, yok etmekte üzerimize yok insan olarak.
Çimlerden ne istedik bilmem. Koltuk ol dedik..! Oldu mu? Surette evet, özde hayır.. Git koltuk oldurulmaya çalışılmış bir çim görürsen otur üzerine anla demek istediğimi..
Olmayacak şeyleri, olur kılmaya çalışmak insanın pandora kutusunda var..
İnsan, insanın kurdu zira..
İnsan kendi doğasının düşmanı...
Kendi kendinin katili...
Öz’ünden uzak, vicdanından ırak sürekli bir değişim arayışında.
Değişim bir dönüşüm hali ise.. Dönmek bir varış ise.. Varacağın yer, başladığın yer ile aynı ise.. Öz’e ihanet etmeden değişmek gerek, Öz’e dönmek gerek..
Dönmek ile dönekliği birbirinden ayrıştırmak gerek..!
***
Çukurova’da nem oldukça yoğun..
Sol yanımda bir sızı..
Çimlerden koltuk olmaz...!
Zalimden insan çıkmaz...!
Zalim, zulmü kesitiğinde vicdana geldiğinde ha olur mu Kamil-i insan mertebesi? Mercii ben değilim vicdanına sor? Söylesin....!
Ben çimden koltuk yapmadım ki hiç.. Ama arada zalimden kırpıp kırpıp yıldız yapasım geliyor..!
Kırpıp kırpıp zalimi güneşte yakasım geliyor..!
****
Sonra da bağıra bağıra bir şiir tutturuyorum;
“İkimiz birden sevinebiliriz göğe bakalım
Şu kaçamak ışıklardan şu şeker kamışlarından
Bebe dişlerinden güneşlerden yaban otlarından
Durmadan harcadığım şu gözlerimi al kurtar
Şu aranıp duran korkak ellerimi tut
Bu evleri atla bu evleri de bunları da
Göğe bakalım
Falanca durağa şimdi geliriz göğe bakalım
İnecek var deriz otobüs durur ineriz
Bu karanlık böyle iyi afferin Tanrıya
Herkes uyusun iyi oluyor hoşlanıyorum
Hırsızlar, polisler, açlar, toklar uyusun
Herkes uyusun bir seni uyutmam bir de ben uyumam
Herkes yokken biz oluruz biz uyumayalım
Nasıl olsa sarhoşuz nasıl olsa öpüşürüz sokaklarda
Beni bırak göğe bakalım
Senin bu ellerinde ne var bilmiyorum göğe bakalım
Tuttukça güçleniyorum kalabalık oluyorum
Bu senin eski zaman gözlerin yalnız gibi ağaçlar gibi
Sularım ısınsın diye bakıyorum ısınıyor
Seni aldım bu sunturlu yere getirdim
Sayısız penceren vardı bir bir kapattım
Bana dönesin diye bir bir kapattım
Şimdi otobüs gelir biner gideriz
Dönmeyeceğimiz bir yer beğen başka türlüsü güç
Bir ellerin, bir ellerim yeter belleyelim yetsin
Seni aldım bana ayırdım durma kendini hatırlat
Durma kendini hatırlat
Durma göğe bakalım” (Şiir: Turgut UYAR)
****
Durma kendini hatırlat...
“Koltuk değiliiiiiiiiim çimdim ben....”
“Ya sen?
İnsan mısın?”
Durma Kendini Hatırla...