BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ
Sayın Başbakan ısrarla daha yargılaması bile başlamamış gazetecileri suçlu olarak göstermeye çalışmaktadır. Bir ülkede basın özgürce, istediklerini yazamıyorsa o toplumun gerçeğe ulaşması mümkün değildir. Toplum gerçek bilgiye ulaşamıyorsa, o toplumda demokrasinin gelişmesi imkansızdır.
Sayın Başbakan eğer özgürlüklerden söz ediyorsa ilk el atması gereken nokta basın özgürlüğüdür. Artık, “gazeteciler terörist faaliyette bulundukları için içerideler” sözünü bir kenara bırakmalıdır. Şiddete bulaştığı için hiçbir gazeteci içeride değildir. Sayın başbakan medyadan bu süreçle ilgili destek isterken medyayı nasıl bir cenderede tuttuğunu da unutmamalıdır.
ALEVİ SORUNLARI
Geçen yıl Mersin’de yaptığımız Alevi sorunlarıyla ilgili toplantılarımıza bu yıl da devam ediyoruz. Bu toplantılarda “siz ne diyorsanız noktasına virgülüne kadar onları savunmak bizim görevimizdir” dedik. Bir inanç grubu nereye ibadethane demek istiyorsa orası onların ibadethanesidir. Nokta…
“BU ALLAH’IN DEĞİL DEVLETİN DİNİDİR”
Ankara’da bir hutbe yazılıyor Türkiye’nin her camisinde bu hutbe okunuyor. Camide ne konuşulacağına devlet karar veriliyor. Bu Allah’ın dini değil, bu devletin dinidir. Bu devletin dayattığı dindir.
Her inanç grubu devletten eşit desteği görmüyorsa orada kültürel soykırım vardır. Yüzyıllardır Alevilerin uğradığı budur. Biz siyasetçi olarak bu durumdan utanırken yöneticiler çıkmış Alevi yurttaşlarımızın gözünün içine baka baka “Hayır siz orada değil burada ibadet edebilirsiniz” diyorlar.
Alevi toplumunun da kendi içinde birliği beraberliğini sağlaması gerekir. Yavuz’dan bu yana Alevi toplumunun başına ne geldiyse birlik beraberliğini sağlayamadığı için gelmiştir. Bu birlik, Türkiye demokrasisi açısından büyük güç olacaktır. Kendine Alevi demekten ürken bir siyasi kimliğin Alevi yurttaşlarımıza vereceği bir şey yoktur. Sünni vatandaşlarımızda, çok görünür olmasa da, “Alevinin evinde yemek yenmez” anlayışı, Alevilerde ise “Bizi yine katledebilirler” korkusu vardır. Bütün bunları aşmamız lazım. Cemevlerini savunmak Sunni yurttaşlara, başörtüsü özgürlüğünü savunmak da Alevilere düşmektedir. Her birimiz ötekinin hakkına hukukuna saygı göstermeliyiz.
İMRALI SÜRECİ
Neredeyse iki aydır Türkiye’de birinci gündem ‘İmralı süreci’ olarak ifade ettiğimiz Öcalan’la hükümet arasındaki görüşmelerdir. Biz de bu sürece katkı sunuyoruz. Hepimiz bu sürecin müzakereye dönüşmesi müzakerelerin de kalıcı bir barışa dönüşmesi için çalışmalarımız sürdürüyoruz.
Kamuoyunun bu kadar ilgi göstermesi barışa olan özlemdir. Herkes artık barış gelsin diyor. Bu müzakerelerin barışı getireceğine de herkes inanıyor. Şimdi Ak Parti hükümeti kendini merkez koyarak ülkeye barışı tek başına getiremeyeceğini biliyor. Ama bunu kendi partisinin oylarına tahvil etmenin telaşını yaşıyor. Biz ise oylarımıza bakmayalım diyoruz. Biz oya bakarsak ilk tökezlemede barıştan vazgeçmemiz gerekir.
“BU BİZDE KAYGI UYANDIRIYOR”
Bütün katkı sunan kesimleri yok saymak işin siyasi rantını hesap etmektir. Bu hesapçılık bizde bir kaygı uyandırıyor. İkinci kaygı noktamız ise, hükümetin yol haritası henüz netleşmiş değildir. Barış barış demekle de barışın gelmeyeceğini biliyoruz. İmralı’ya giden siyasi heyetlerimiz bu anlayışa katkı sağlamak için gitmişlerdir. Süreç kritik aşamalarda sağlam iplerle bağlanmak isteniyorsa hükümetin söylemi üslubu belirleyici olacaktır.
“ÖCALAN’IN MEKTUBU PARTİMİZE ULAŞTI”
İmralı’dan Öcalan’ın yazdığı mektuplar partimize ulaştı. Süreci en hızlı şekilde gerçekleştirmek için üzerimize düşen görevi yapacağız. Hazırlıklarımızı belki üçüncü bir heyetle İmralı’ya iletilmek üzere yapacağız.