Halen İstanbul Bahçeşehir Üniversitesi’nde misafir öğretim üyesi olarak ders vermekte olan Princeton Üniversitesi Osmanlı ve Modern Türkiye Profesörü Heath Lowry, AKP'nin Osmanlı'ya yanlış atıfta bulunduğunu söyledi.
Prof. Lowry, milliyet gazetesinde yaptığı söyleşide bakın bu konuda neler söyledi.
Bir Osmanlı ve modern Türkiye uzmanı olarak, din anlayışı açısından geçmişle bugünü karşılaştırsanız, ilk gözünüze çarpan ne olur?
Osmanlı hükümdarlarının, bugün kendini Müslüman yöneticiler olarak sunanlardan ve Atatürkçü seküler elitin zannettiğinden çok daha fazla dünyevi olması...
Hem Sırpça hem Yunanca
Özellikle, AKP’nin Osmanlı’nın geçmiş günlerine çoğu kere yanlış bir imgeyle atıfta bulunduğunu düşünüyorum. Osmanlı’nın İslamıyla bugün AKP’nin Osmanlı’ya atfettiği İslam anlayışı farklı.
Nasıl bir fark?
Osmanlılar 1300’lerde ilk ortaya çıktığında yerli halk Hıristiyandı. 1500’e kadar idare ettiği insanların büyük bir çoğunluğuyla ne din, ne dil, ne de kültür birliği vardı. Ve Osmanlılar böyle bir ortamda inanılmaz bir idari sistem yarattı. Mesela, bakıyoruz vergi defterlerine, bir verginin adı bir yerde Sırpça, bir yerde Yunanca geçiyor.
Yani, bu Osmanlılar öyle aklı başında insanlarmış ki şunu demişler: “Bizim amacımız neydi? Herkesi Müslüman yapmak mı? Cihat yapmak mı? Hayır, bizim amacımız efektif gelir sağlamak. İster Sırpça versin, ister Yunanca...” Bu çok geniş bir perspektif.
Sanki daha aydın ya da en azından daha pragmatik bir zihniyet?
Fatih’e kadar öyleydi.
Fatih’ten sonra?
Özellikle, Yavuz döneminde birçok şey değişiyor. Yavuz, Arap dünyasını fethediyor. Ama, bazen düşünüyorum, yoksa tam tersi mi oldu, diye. Çünkü, Arap dünyası kendi birtakım örf ve âdetlerini hızla Osmanlı’da yaymaya başlıyor. Ulema sınıfı İstanbul’a akın ediyor.
Mesela, Yavuz’dan evvelki dönemde, vergi sisteminde “domuz” adı her yerde farklı geçiyor. Ama, Yavuz’dan sonra birdenbire bütün her yerde Arapça “Resmi Hınzır” deniyor domuza.
Mesela, çoğu kilisenin camiye dönüştürülmesi de 16. yüzyıldan sonra başlıyor. Bu örnekleri daha çok çoğaltabilirim.
Sonuç?
Osmanlı’da bir ulema sınıfı ve tarikatlar oluşuyor. Ulemalar, tabii din âlimi insanlardı, ancak, cumhuriyet kurulduğunda 600 senelik bu ulema sınıfı yok oluyor. O sınıfın bütün gelir ve kaynakları birdenbire bitiyor. Dolayısıyla ulemalar da yok olunca 1925’ten sonra tarikatlar yeraltına iniyor.
Din bilgini takım gidince “Osmanlı İslam”ı değil, yeraltında daha çok “tarikat İslam”ı başlıyor. Sistemden kopuk bir anlayış gelişiyor. Tekrar ortaya çıktıkları zaman artık Osmanlı geleneğiyle bir ilgileri kalmamış oluyor.
Ne zaman ortaya çıkıyorlar?
İlk 50’lerde başlıyor. Ama, tam ortaya çıkışları 1970’ler. Ve o zaman diyorlar ki, “Artık, İslamı tarikatlar olarak daha serbest yaşayabiliriz, ama nasıl?”
Herhalde, İran’daki Şii İslamını yaşamayacaklar. Peki, nerede yaşanıyor İslam? Suudi Arabistan’da...
Yani daha Vahhabi bir anlayışı getiriyorlar... Fark bu mu?
Evet, onun biraz etkisi oluyor tabii.
Özal’ın bantları arşivimde duruyor
Lowry anlatıyor: Özal, Cumhurbaşkanı olduktan sonra bir gün beni Çankaya’ya çağırdı. Gittim, “Benim hayatımı yazacaksınız” dedi. Kendisine, “İsterseniz, ‘Özal, hayatını Lowry’ye anlattı’ gibi bir şey yapabiliriz” dedim. Kabul etti ve mülakatlara başladık. Pek bilinmeyen çocukluk ve gençlik yıllarını bitirmiş, Amerika’ya ilk gittiği, Semra Hanım’la tanıştığı yıllara kadar gelmiştik. Ama, vefat edince kaldı. O bantlar arşivimde. Bir gün mutlaka geniş bir makale olarak yayımlayacağım.
Osmanlı sadece kılıçla girmediLowry’nin 4 yıldır Kuzey Yunanistan’da yaptığı araştırma, Türkçe olarak Bahçeşehir Üniversitesi Yayınları’ndan, “Osmanlı Döneminde Balkanların Şekillenmesi” adıyla çıkacak. Lowry, çok önem verdiği bu kitabının içeriğini şöyle özetliyor:
“Hakkında çok az şeyin yazılı olduğu erken Osmanlı tarihinde en kilit yer Kuzey Yunanistan, en kilit isim de Evrenos Bey’dir. Evrenos’u araştırdıkça muazzam bir şeyle karşılaştım: Osmanlı elinde kılıç, “Ya Müslüman olacaksın ya keseceğiz” demiyordu. Yok öyle bir hikâye.
Bu uç beyleri, başından itibaren bir sistemle girmişler Balkanlar’a. Evrenos Bey her gittiği yerde su kanalları, kervansaraylar, yollar, köprüler, imarethaneler yaptırmış...
Yani, adamların bir elinde kılıç varken, bir yandan da Balkanlar’a küçük küçük Bursa’lar inşa etmişler. Bu çok ciddi bir kuruluş projesi ve karşımıza bambaşka bir erken Osmanlı dönemi çıkarıyor.”