Gündeme ilişkin gazetecilerin sorularını yanıtlayan Şentop, bir tv programında milletlerarası anlaşmalarla ilgili görüşlerini ifade ederken, her hangi bir anlaşma sözleşme ismi zikretmemesine karşın, kendisine yönelik eleştirilere ilişkin şunları söyledi:
“Ben programda herhangi bir anlaşma sözleşme ismi zikretmeden Anayasa’nın 90. maddesinde ve ilgili mevzuatımızda uluslararası anlaşma ve mevcut iç hukuktaki düzenlemelerden bahsettim. Ancak daha sonra bazı çevrelerin başta Montrö olmak üzere bazı anlaşmalarla ilgili benim kullandığımı ifade ettikleri sözleri gördüm. Ben hiçbir anlaşma ile ilgili bir durumdan bahsetmiyorum. Montrö dahil olmak üzere bazı anlaşmaları tartışmaya açmak gibi bir amaçla nasıl yorumlandığını anlamakta zorlanıyorum. Şüphesiz siyasetçi olarak konuşurken ortalama bir zeka seviyesini hesap ederek konuşuyoruz. Bunun altında olanlar varsa, siyasetçi bürokrat gazeteci, onlarla ilgili benim yapabileceğim bir şey yok.”
“Bu bir fikir haysiyetsizliğidir”
Mustafa Şentop, gerek Lozan, gerek Montrö gibi anlaşmaların özel bir durumu olduğunu belirterek, şu değerlendirmede bulundu:
“İşin hukuki boyutu bir boyuttur. Ama sadece işin hukuki boyutuna bakarak insanlar iş yapmazlar. Ben boşanma ile ilgili hukuki boyut anlatsam, insanları boşanmaya teşvik etmiş mi olurum? Bu kadar saçmalığı anlamakta zorlanıyorum.
Montrö ve Lozan gibi anlaşmalardan çıkmanın mevzubahis olmayacağını çok çarpıcı ifade ile açıkça söyledim. ‘Marmara Denizi ile ne kadar ayran yapılabilirse, bu anlaşmalardan çıkmak da öyledir’ dedim, bunun imkansızlığını, ihtimal dışı olduğunu ifade etmek için. Başta Montrö olmak üzere Türkiye’nin taraf olduğu ve bizim İstiklal Harbi neticesinde kazandığımız mevzilerle ilgili hiçbir tartışma yoktur. O konuşmada da bu yoktur. Bu işin bir tarafı. İkincisi Türkiye’de siyaset yapan bazı bürokratik, asker kişi, bir sözü eleştirirken en azından onun ne dediğine bakmak gerekiyor. Ona bakmadan birkaç kötü insanın çarpıtması üzerinden değerlendirme yapmalarından üzüntü duyuyorum. Bu bir fikir haysiyetsizliğidir. Herkesi ciddiyete ve fikir haysiyetine sahip çıkmaya davet ediyorum.”
‘Türkiye’nin sınırlarını koruyan anlaşmalar değil, devletimizin gücüdür’
“Türkiye’nin güvenliğini, kara ve deniz vatanının sınırlarını koruyan anlaşmalar değil. Bunu koruyan bizim devletimizin kudretidir, ordumuzun gücüdür, milletimizin istiklal sevdasıdır” diyen Şentop, 20 Temmuz 1936’da Montrö Anlaşması imzalanmadan 10 gün önce Cumhuriyet gazetesinde yer alan haberde, “Türkiye’nin evinin, hariminin kapısı olan Boğazlardan isteyen istediğim gibi geçerim gibi bir hakkı istihsal etmek isterse, Boğazlar konusunu kesin çözeriz. Deriz ki, ‘kapımız kapalıdır.' Biz dilediğimize dilediğimiz gibi geçme hakkı tanırız, buna muktediriz” ifadelerini hatırlattı.
Şentop, sözleşmenin imzalanması aşamasında dahi bu sözler ifade edilirken, bugün bazı bürokratlar ile asker sivil siyasetçilerin ‘Montrö olmazsa Sevr olur” dediklerine işaret ederek, “1936’da Türkiye’nin özgüveni kararlılığı budur. Bu özgüveni ve kararlılığı bizler taşıyoruz. Ama içlerinde gizli mandacılık anlayışıyla, özgüvensiz, aşağılık kompleksi içerisindeki bazı siyasetçilerin ve bürokratların Türkiye’nin devletimizin kudreti, ordumuzun gücü ve milletimizin kararlılığını yok sayarak sadece yazılı metinler üzerinden bizim istiklalimizi ve sınırlarımızın güvenliğini tartışmalarını da üzüntüyle karşıladığımı ifade etmek isterim” dedi.
Atatürk büstüne saldırı planlı provokasyon
Mustafa Şentop, Tekirdağ'da 3 okul bahçesindeki Atatürk büstlerine yönelik saldırılarla ilgili olarak da şunları söyledi:
“Bununla ilgili takibat devam ediyor. Planlı bir hareket, provokasyon olduğunu düşünüyorum. İyi niyetli aklı başında birisinin yapması mümkün değil. Güvenlik kameraları üzerinde yapılan tespitler var. Çalışmalar devam ediyor. En kısa zamanda faillerinin yakalanacağını ve cazalandırılacağını düşünüyorum.”