CAN ATAKLI
Siz bakmayın yandaş medyada artık araştırmalara bile gerek duymadan yazılan “Kılıçdaroğlu’nun balonu patladı, İsrail konusundaki çıkışlarıyla CHP eski durumunun bile altına düştü. AKP yüzde 40’ları geçti” haberlerine.
İktidar ve yandaşları da biliyor ki, özellikle İsrail olayı beklenen etkiyi yaratmadı, AKP yelkenlerini şişirecek bir rüzgâr oluşturmadı. Hatta tam tersine Başbakan’ın kabadayılık gösterileri endişe bile yaratıyor toplumun önemli bölümünde.
Şimdilik sadece CHP’nin arkasında gibi gözüken ama genelinde AKP’yi ülke yönetiminde istemeyenlerin yarattığı rüzgârın özellikle iş dünyasında da etkili olduğunu gözlüyorum.
Düne kadar “Nasıl olsa AKP iktidarı devam edecek” diye düşünen ve buna göre tutum alan iş dünyasında “yeni hesaplar” yapılmaya başlanmış.
Yapılan hesap şu: CHP’nin yükselişte olduğu ve seçimlere doğru bu eğilimin artacağı görülüyor. CHP’nin oyu şu sıralarda yüzde 28-30 arasında tahmin ediliyor. Ama bunun yüzde 35’lere çıkması da olasılık olarak belirleniyor.
MHP’nin ise yüzde 15-17 hattında bulunduğunu tahmin eden iş dünyasının yaptığı hesaba göre bu durumda AKP’nin tek başına iktidar olabilmesi için yüzde 40’ı geçmesi gerekiyor.
En taraflı kamuoyu araştırmalarında bile yüzde 40 çıkmıyor. Yani AKP’nin “birinci parti” olması halinde bile tek başına iktidara gelmesi olanak dışı.
Eğer sonuç bu olursa iki alternatif var: Biri AKP’nin başkanlığında bir koalisyon. Diğeri ise AKP’nin girmeyeceği bir koalisyon.
Bugünden bakınca seçimlerin ardından bir AKP-CHP veya AKP-MHP koalisyonu zor görünüyor. En azından iki partinin yepyeni bir iktidar denemesi yapacağı düşünülüyor.
İşte iş dünyasını sıkıntıya sokan durum da bu: Bugünden yeni bir koalisyona yatırım yapmak cesaret işi. Çünkü iktidar herkesi o kadar sıkı takip ediyor ki, iş dünyasından biri bırakın CHP veya MHP’yi desteklemeyi, sempati gösterip selam verse bile başına anında iş açılıyor.
Bu baskı altında AKP’ye desteklerini sürdürecek olanları bu kez olası bir CHP-MHP koalisyonu düşündürüyor. Çünkü şimdiki iktidara verilen açık destek bir başka iktidar döneminde nasıl tepki yaratacak, bunu kimse kestiremiyor.
***
‘Görüştün’ terörü
Ergenekon davası hukuksuzluğun yanı sıra giderek akıl ve mantıktan da hızla uzaklaşıyor. Baksanıza bu en önemli mahkemenin başkanı olan hâkim bile dinleniyor ve kendisinin bundan haberi yok. Sonra da bu dinleme kayıtları medyaya sızdırılıyor.
Konuşmalara ve bundan yola çıkarak yapılan sorgulamalara bakıyorsunuz, hep aynı ifade ile karşılaşıyorsunuz. Savcı soruyor “Falanca ile görüştün mü?” Görüştüğünü biliyor zaten savcı, ama sanık “Görüştüm” deyince yandaş medyaya malzeme çıkıyor.
Bu bir terördür, baskıdır. İnsanlar elbette birbirleriyle görüşürler, bu görüşmelerde pek çok şey konuşurlar.
Neymiş, falanca hâkim başka bir hâkimi aramış ve Danıştay üyeliği için destek istemiş. Bu suç mu? Demokratik bir düzende seçilmek isteyenler elbette ister tek tek ister topluca insanlarla görüşüp destek isteyebilir.
İnsanları gizlice dinleyip sonra yapılan konuşmaları “suç” gibi kamuoyuna sunmak en azından ahlaki ve vicdani değil. Bunun yanı sıra “konuşan kişilerden birini baştan zaten suçluymuş gibi göstermek” hangi hukuka uyuyor?
Ayrıca AKP’li bakan, milletvekili, bürokrat, iş adamı ve gazetecilerin telefon konuşmalarını da bir dinlesek. Acaba bunlar hangi talepleri dile getiriyor, kimlerin bazı görevlere getirilmesi ya da alınması konusunda ricacı oluyor, onları da öğrensek.
***
Fethullah Gülen sıkıntısı
Yandaş medyanın ne mal olduğu İsrail olayıyla ortaya çıktı bir kere daha. İsrail skandalı konusunda “atış serbest” taktiği ile aklı başında herkese çamur atan, hedef gösteren, ağır hakaretlerde bulunanlar, Fethullah Gülen konusunda büyük sıkıntıya düştü.
Haklarını yememek gerek, yandaş isimlerin çoğu, ıkınarak sıkınarak Fethullah Gülen’i eleştirdiler eleştirmesine de, bir yandan da söylenmiş sözleri nasıl yuvarlayacaklarını bilemiyorlar.
Örneğin çok güldüren sözde savunmalardan biri: “Hocaefendinin bu açıklaması ilk röportajda yok. Sonra resim çekmek için gelindiğinde ayaküstü bu sözleri söylemiş.”
Deyin ki öyle, bu durumda Gülen anında düzeltme yapmaz mıydı? Bugüne kadar her açıklamasını adeta imbikten geçirir gibi süzerek söyleyen Fethullah Gülen’in bu kadar önemli bir konuda “ayaküstü” konuşma yaptığına inanmak ve bunu yazmak herkesin zekâsıyla alay etmek anlamına gelir.
Yandaşların bir iddiası da şu: Fethullah Gülen’in konuşması özellikle muhalefet edenler tarafından çok destekleniyormuş. Bugüne kadar Gülen’e sempati duymayanlar bile şimdi Gülen’ci olmuşlar.
Bu da zekâlarla alay etmektir. Elbette muhalefet böyle bir açıklamayı görmezden gelmeyecektir.
Çok değil, üç hafta önce CHP’de yaşananlar sırasında yandaş medya kendi partilerini eleştiren CHP’lileri manşetlere taşımamış mıydı?
***
O fotoğraf
Birkaç gündür yandaş medyadanın dilene dolandırdığı bir konu var. Hürriyet Gazetesi yaralı bir İsrail komandosunun fotoğrafını bastı. İsrail skandalı nedeniyle zora giren iktidarı desteklemek için varlarını yoklarını ortaya koyan yandaşlar bu fotoğrafın İsrail’in işine yarayacağını ileri sürüyorlar.
Neymiş, İsrail bu fotoğrafı dünyaya göstererek “İşte Türklerin bize saldırdığının kanıtı” diyorlarmış.
İyi güzel de, o fotoğraf olmasaydı bunu diyemeyecek miydi? Bu çağda herkesi bu kadar sersem yerine koymak da marifet oldu galiba.
Ayrıca İsrail’in sadece bu fotoğrafa bel bağlaması mümkün mü? Zaten tüm dünya olayı naklen izledi. İplerle aşağı sarkan İsrail komandoları direnişle karşılaşıyor. İlk inen dört kişi sopalarla dövülüyor, biri küpeşteden aşağı atılıyor. Bunları tüm dünya gördü. O fotoğrafa gerek yok ki.
Kendisine gazeteci süsü veren bazı yandaşlar da çok Amerikan filmi izlemiş olmalılar ki sanki büyük bir komployu çözermiş gibi “O fotoğrafı kim servis etti?” sorusuna cevap arıyor.
Biraz akıl, biraz mantık ve tabii ki biraz ahlak lütfen.