Rex Tillerson'u çağırırken koro halinde "Ey Amerika..." diye seslendik. Devletin zirvesinden, "sen
Osmanlı tokadı yedin mi?" diye sorduk. Hükümet'ten "İkna etmek için gelme" diye seslendik.
Çağrılara daha fazla dayanamayan Rex Tillerson Ankara'ya geldi. Basın toplantısı için seçilen mekan
ilginçti.
Kurtuluş Savaşı'nın Kahramanı Mustafa Kemal Atatürk'ün çalışma yeri olarak kullandığı tarihi Ankara
Palas seçilirken herhalde Amerika'ya birşeyler hatırlatmak istenmişti.
Tillerson'un alnındaki ter, ışıklardan kaynaklanıyordu. Dışişleri Bakanımız Mevlüt Çavuşoğlu'na göre çok
daha rahat ve sakin görünüyordu.
Notlarıma bakıyorum;
Basın toplantısı saat tam 12.23'te başladı.

ABD ile ilişkiler Komisyonlara havale edildi

Ev sahibi olarak ilk sözü alan Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ABD ile geçmişte de krizler yaşandığını
ancak "diyalog" yoluyla aşıldığını hatırlattıktan sonra, " Yine kritik bir aşamada" olduğumuzu belirtti. Ve
"bu ilişkileri ya tekrar yoluna koyacağız, ya da ilişkiler daha kötüye gidecektir" diyerek ses tonunu
yükseltirken yüzündeki ciddiyet gerilime doğru yöneldi. Mevlüt Çavuşoğlu son olarak, ilişkilerin
normalleşmesi için ABD ile mutabaka vardıklarını ve Fetö, Konsolosluk hizmetleri ve Suriye
konusunda üç ayrı mekanizma (komisyon) kurma konusunda anlaştıklarını dünyaya duyurdu.
Allah biliyor ya yüreğim "cız" etti. Yıllardır Parlamento Muhabirliği yaptığım için mi bilmiyorum. Ne zaman
bir iş "komisyona havale edilirse" o işten hayır gelmeyeceğini düşünürüm. ABD ile en sorunlu ilişkilerin
rafa kaldırıldığını, ABD'nin zaman kazanmaya çalıştığı izlenimine kapıldım.
En yakın komisyonun toplanma tarihi ise 15 Mart. Yani bir ay sonra. Oysa biz, savaş halindeyiz ve
zaman fukarasıyız, acelemiz var, her gün şehitler veriyoruz. Bizim mekanizmalara, komisyonlara değil
kesin çözümlere ihtiyacımız var.

Söz Tillerson'da...

ABD Dışişleri Bakanı, konuşmasına sakin başladı. Söyleyeceklerini önündeki kağıttan okudu. 3 Kıta'nın
ortasında, önemli bir yerde bulunan Türkiye'nin terör tehdidi ile karşı karşıya olduğunu söyledi. Ancak
terör örgütü ve terörist adı vermedi. Basın toplantısının sonuna kadar da, PKK, PYD, YPG'yi ağzına
almadı. Terör örgütleri yerine,Suriye Demokratik Güçleri ifadesi çok dikkat çekiciydi.Tillerson
konuşmasının geri kalan bölümünde ise ana konudan saparak, insan hakları ihlalleri, FETÖ
yargılamalarında şeffaflık, konsolosluk çalışanlarının göz altına alınması, OHAL'dan tutuklananların
yüksekliğinden söz etti.
Türk ve ABD'li kadın Gazetecilere azar...
Soru-cevaplara geçildi. İlk soru, bir Türk kadın meslektaşımızdan, ilk uyarı da Dışişleri Bakanı Mevlüt
Çavuşoğlu'ndan geldi.
Bakan: "2 soru ile sınırlandırdık. Ancak 10 soru sordun"
Gazeteci:" Ama bunları sormam lazım"
Bakan: (sinirli bir şekilde, iki elini yana açarak)" İki gün boyunca cevap verilecek sorular" diye tepki
gösterdi.

ABD'li kadın gazeteciye de fırça...

Toplantının ilerleyen bölümünde ABD'li bir kadın Gazeteci de içinde "tehdit" kelimesi geçen s-400'lerle
ilgili bir soru sormak istedi.
Ancak, Çavuşoğlu bir kez daha tepki gösterdi. Bu defa da Amerikalı kadın gazeteciye, " sorunuzda
tehdit kelimesini kullandınız. Biz bu kelimeyi sevmeyiz, kullanmayız ve bu dili reddederiz . Sizin

kullanmanız da doğru değildir."

Osmanlı Tokatı...

Konuk bakan Tillerson, konuşmasında sürekli geleceğe atıf yapıyordu. Çavuşoğlu'nun; ABD'nin
Münbiç'te verdiği sözleri, terör örgütlerine silah yardımlarını, endişelerimizi defalarca hatırlatmasına
rağmen ABD Dışişleri Bakanı, yapacağız, edeceğiz, çalışacağız, göreceğiz gibi sürekli Suriye'de zaman
kazanmak ister gibi cevaplar veriyordu...
Günlerdir yapılan çağrılara rağmen, beklentilerden uzak, rutin bir basın toplantısına dönüşmesinden
rahatsız olan bir ABD'li kadın meslektaşımız, "ilişkilerin iyileşmesi için spesifik olarak adımlarınız
nedir?" diye sordu. Daha sonra Çavuşoğlu'na bakarak, "söylemleriniz çok gergin. Osmanlı Tokatı
bile dediniz" diye de ekledi.
Mevlüt Çavuşoğlu, osmanlı tokatı ve gergin açıklamalar konusunda, "milletin hissiyatını dile
getiriyoruz" diye topu ABD karşıtlığına attı.

" Suriye içinde DEAŞ'tan başka terörist Gruplar var mı?"

ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson ise birlikte Suriye'deki DEAŞ'la birlikte mücadele edeceklerini söyledi.
Ardından söyledikleri ise herkesi şaşkına çevirdi:
" Suriye içinde başka terörist gruplar var mı ?" diye sordu.
Cümlenin tamamı şöyle: "... Suriye içinde başka terörist gruplar varsa, kolları sıvamamız lazım, çok
hızlı hareket etmemiz lazım. Hedef net (DEAŞ), aşama aşama ilerleyeceğiz..."
Daha önce " Suriye'de terör örgütlerine, ağır silah vermedik ki toplayalım" diyen Tillerson, Suriye'de
DEAŞ'tan başka terör örgütü olmadığını da itiraf etmişti.
Bu Amerika'da halen tartışılan bir IQ eksikliği falan değildi herhalde. ABD Dışişleri Bakanı, Suriye'de
DEAŞ'tan başka terör örgütü olup olmadığını sorarak resmen bizimle dalga geçiyordu.

Tillerson: "ABD Askeri Menbiç'te kalacak!"

Artık "kritik" basın toplantısının bir anlamı kalmamıştı.
Ancak, geri kalan bölümde, IQ'su tartışma konusu yapılan ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson'dan birkaç
"inci" değerinde sözler aktarmak istiyorum. Menbiç ile ilgili sözleri ise ibretlik...
-- " Menbiç stratejik bir şehir. Coğrafi olarak da önemli bir yerleşim yeri. ABD olarak Menbiç'te olmamız
gerekiyor. Başka gücün Menbiç'e girmesini istemiyoruz. Bizim kontrolumuz altnda olmalıdır. "
-- "Savunma Bakanlığı Bütçesi'ne DEAŞ'la mücadele için para koyduk"
Bir basın toplantısını yazarken, "nereden baktığınız" çok önemli. Ertesi günün manşetleri de
"sizin nereden baktığınızı" ortaya koyar. Bir zamanlar 4. Kuvvet olan Türk Medyası'nda, bu kadar
bölünmüş "bakış açısı" hiç olmamıştı,bu hiç hayra alamet değildir.