Medyada ölen ve yaralanan kadınlar...
Gözünü kırpmadan katliam yapan seri katiller...
Bu çirkin olayları yaratan ise, erkekler...
Akla gelmeyen, hayvansal dürtünün yarattığı vahşet dolu ölümler...
İnsanlıktan nasibini almamış, vicdansız, ruhsuz, insan kisvesi içindekiler...
“Hastanelerde, üniversitelerde, fabrikalarda, karakollarda, okullarda, evlerde kısacası her yerde büyük bir şiddet var.
Trafikte seyir halinde iken bile, en ufak bir hatada insanlar neredeyse birbirini boğazlayacak durumda
Ama en vahimi artık toplu katliamlara dönüşen aile içi şiddet...
Bugün çocuklar babalarını, kocalar eşlerini, kardeşler birbirlerini öldürüyor.
Bir toplumda aile bireyleri birbirlerini acımasızca öldürüyorsa o toplumda istikrardan söz etmek gerçekleri gizlemektir.
Toplumu ekonomik, sosyal, siyasal, etnik, mezhepsel, sınıfsal ve cinsel olarak baskılarsanız, bastırdığınız şey daha şiddetli bir biçimde geri döner. Nitekim öyle de oluyor.
Toplumun ruh hali cinnet sınırlarına dayandı. Psikolojik çöküntü şiddet eğilimini artırıyor. Toplumsal kültürümüzün zaten parçası olan şiddeti körükleyen, yaygınlaştıran, özendiren en önemli neden içinde yaşamak zorunda kaldığımız zehirli siyasal atmosfer.
Devletin en tepesinden başlayarak, iktidarıyla muhalefetiyle siyasetin dili şiddet ve nefret dili. Özellikle ve öncelikle iktidardan kaynaklanan bu dil toplumun düşman cephelere bölünmesini ve şiddeti körüklüyor.
Sözlü şiddet, siyasilerden başlayıp dalga dalga halka yayılarak fiilî şiddete dönüşüyor. Şiddet yaygınlaştıkça kanıksanıyor, meşrulaşıyor.
Sorunların çözümü üzerinde düşünebilmek için sakinleşmek, normalleşmek gerek. Bu normalleşme evresi i,çin ise başta Cumhurbaşkanı olmak üzere, siyasilerin bir süre susmaları bile çözümün başlangıcı olabilir.
Çünkü ağızlarını her açtıklarında gerginliği, düşmanlığı, şiddeti körüklüyor, içiçe geçmiş toplumu, bölüyorlar..
Ve bunu yaparken eserleri ile övünüyorlar.