Bodrum, gerçekten güzel işler yapıyor.
Özellikle, "Denizcilik" alanında yaptığı başarılı aktiviteler nedeniyle, bir marka haline geldi.
Bodrum'da buna katkıda bulunan çok sayıda entellektüel denizcilerimiz var. Yani, "denize arkasını
dönüp oturmayanlardan" söz ediyorum. Sezon boyunca gerçekleştirilen yarış ve benzeri faaliyetlerle,
gençlere denizi sevdiriyor ve denize olan ilgisini daha da arttırmaya çalışıyorlar.
Bu güzel işlerden biri de;
Mustafa Kemal Atatürk'ün Samsun'a çıkışı ve Milli Mücadele'yi başlatmasının 100. yılı etkinliklerine
Bodrum'un katkısıydı.
The Bodrum Cup yarışlarında, Ege Denizi'nde kupaya doymayan Bodrum Okul Gemisi, 100. yılda
büyük bir misyon üstlendi, Ege ve Marmara Denizlerini aşarak, Karadeniz'e çıktı.
Sanıyorum, "Okul Gemisi"nin bir örneği Türkiye'de henüz yok.
Bodrum'da, böyle bir düşünceyi, gerçekleştirenleri kutlamak lazım.
Bunların başında da Erman Aras'ı.
Bu ünlü denizci, "2001 yılı notları"nda, Cumhuriyet tarihimizin ilk Yelkenli Okul Gemisi'nin
öyküsünü anlatıyor.
Erman Aras, kendisine ait deyimle, "Deniz Üzerinde Bir Laboratuvar" olan, Yelkenli Okul Gemisi
düşüncesinin nasıl doğduğunu ve nasıl gerçekleştiğini, bütün gerçekleriyle, geminin denize indiği yıl,
Eylül 2001 tarihinde kaleme almış.
Atatürk'ümüze karşı görevini yapmaktan, yelkenlerini doldurarak dönen Okul Gemisi'nin başarı öyküsünü
lütfen sonuna kadar okuyun.
İçinde herkes kendine göre çok şey bulacak.
Bu öykünün yazılı tarihe geçmesi gerekir diye düşündüm ve bugün sütunumu bu yaşanmışlıklara
açıyorum.
Erman Aras'ın 2001 yılı notları:
" Bodrum ve bu bölgede yaşayanlar, bilinen tarihleri boyunca hep denizle iç içe olmuşlar, onunla
serinlemişler, onun ürünleri ile karınlarını doyurmuşlar. Bir çok kez ise onun için savaşmışlardır.
Zaman içerisinde değişmeyen tek şey, geçimlerini denizin altında veya üstünde hala kazanma
uğraşı veriyor olmalarıdır.
Yat yapımcılığı, onların en eski mesleklerinden birisidir. Günümüzde Mavi Yolculuk olarak
ortaya çıkan turizm hareketi ile bir anda inşa ettikleri yatların sayıları ve değerleri artınca bu
sektördeki dengeler de değişmiş, usta çırak ilişkisi ile yetişen denizciler yetmez olmuştur.
Her yıl, denize inen yatların büyüsüne kapılıp, yatçılığı meslek olarak seçince, ben de bir süre
sonra sektörün gerçek yüzü ile karşı karşıya kalmıştım.
Yalnızca, yatların güzelliği, konforu ve iki üç aylık güneşe dayalı sezonu yetmiyordu,
Yatırımların daha karlı olabilmeleri için yatları eskilerde olduğu gibi rüzgar kuvveti ile
götürmemiz ve arzulanan seyirleri yaptırmamız gerekiyordu.
Yelken Eğitimi o kadar önem kazandı ki bu işi iyi bilen eski kaptanlar da yavaş, yavaş emekli
olma sınırına gelmişlerdi. Bu ihtiyacımızı yıllar içinde Ankara’ya anlatamamıştık. Anadolu Kız
Meslek Lisesi bünyesinde açılan deniz turizmi sınıfları ise hiç yoktan iyi olmakla birlikte, meslek
hocaları olmayan, garip bir uygulama olarak karşımıza çıkmış, çözüm yerine yeni problemler yaratmıştı. Kıyı kasabalarına gerçek anlamda meslek eğitimi verecek denizcilik okullarının
açılmasından ümidimizi kaybedince, bireysel olarak problemleri nasıl çözebiliriz, arayışlarına
başlamıştık.
Era Yatçılık olarak ben ve arkadaşlarım önce, Bodrum Cup Yat Yarışlarını organize etmiş,
sonra da Era yelken Kulübünü kurarak, altı ve üzeri yaş gurubuna yelken kursları
düzenlemeye başlamıştık. Birçok konuda yol almamıza rağmen asıl sorunun çözümünden hala
çok uzaktık.
Yörenin çocuklarına meslek eğitimi verecek okul mutlaka gerekliydi okul açılması için
baskılarımıza devam etmeliydik. Fakat derinlemesine düşününce bir gün bu okul hayali
gerçekleşse bile ancak sektöre yeni başlayanları kurtarabilecektik. Bunca yatlarda çalışanlar
nasıl olup ta özellikle yelken konusunda eğitilecekti ! Onlar bu yaştan sonra okula da
gitmeyeceklerine göre; üstelik hepsinin gemi adamı ehliyetleri de vardı.
Çözüm sektörde çalışanlara özellikle kış aylarında denizde pratik yapabilecekleri deniz
üzerinde bir laboratuar olabilirdi..O halde bir okul gemimiz olsa, biz çok yol alabilirdik.
Tarih kitaplarından öğrendiğimize göre Osmanlı devrinde dört adet yelkenli okul gemimiz
varmış, Cumhuriyet tarihimizdeki bu ayıbı da ortadan kaldırabilirdik. Böyle bir gemi, sektöre yeni
başlayanlar için ise bulunmaz bir imkan sağlayabilir diye düşünüyordum..
Onların yetişmesi için yıllarca beklenmeyecek, hem de başlangıçta doğru bilgilerle tanışmış
olacaklardı. Hele, okul gemisi ile yılda birkaç kez yurtdışı etkinliklere de katılabilirsek, 'bu
gençlerimize büyük tecrübe olur' diye hayaller kurarken, bir yandan da bu hayallerin gerçeğe
dönüşmesi için arkadaşlarımın, bu konuya hassas kişilerin nabzını yoklamaya karar vermiştim.
Fikir olarak karşı gelen çok az olmakla birlikte, genelde erişilemez bir hayal olarak görüyorlar,
'kaynak nasıl bulunacak' sorusuna takılıp kalıyorlardı.
Fikri paylaştığımda karşı öneriler böyle bir geminin satın alınması yönündeydi. Deniz Ticaret
Odası'ndaki toplantılarımızda, dönemin başkanı Gürkan Erertem böyle bir gemiyi yurt dışından
çok ucuza bulabileceğimizi söylüyordu.Elimizde nakit para olmadığı için bu imkansızdı. Hiçbir
zaman da olamazdı. 'Her yıl onlarca yat yapılan bir yörede, küçük katkılarla ortak bir yat niye
yapılmasın' diye düşünüyordum .
Bodrum Belediyesi, Bodrum Kaymakamlığı, Muğla Valiliği, Deniz Ticaret Odası, Türsab,
Ticaret Odası, Bodrum Denizciler Derneği, Deniz sektöründeki esnaf, personel ve
işletmeler, Bodrum Cup Yat Yarışlarına katılan ve Bodrum’a gönül vermiş iş adamlarının
potansiyelleri böyle bir yatırımı çok rahatlıkla yapabilmeliydi.
Sorun, bu potansiyeli nasıl harekete geçirecek ve nasıl başlayacaktık. Bir kez başlansa bu kez
Bodrum dışındaki sektördeki firmalar ve kişiler devreye sokulabilir , çok az bir nakitle daha çok
malzeme yardımı ile sorunu aşabilirdik.. ' Yara almadan, proje denize inme aşmasına
getirilebilirse, herhalde denizcilik camiası donanımını da yapar, o aşamadan sonra orada
bırakmaz' diye düşünüyordum.
Esas, beni korkutan denize indikten sonraki eğitim aşaması ve memleketimizde iki kişilik
ortaklıkların bile yürümediği bir ortamda bu kadar kişi ve kuruluşla ortak bir çalışmayı
yürütmekti..
Biraz daha ilersini düşününce bunun ' pembe bir hayal' olduğunu düşünüyor, kendi kendime,
'geç bunları' diyordum.
Zaman, zaman sohbetlerde veya sorunlara çözüm aradığımız toplantılarda yollar hep bu
projeye çıkıyor ve düşüncelerim tekrar alev alıyordu.
1994-99 dönemi, Bodrum Belediye Başkanlığı seçimi ise bu projenin hayata geçirilmesinde
ilk dönüm noktası olmuştur.
Başkan adayı olan, deniz sektöründe çalışan başarılı iş adamlarından, Bodrum Deniz Ticaret
Odası Yönetim Kurulu'nda da beraber çalışmakta olduğum Sn. Tuğrul Acar’ın Meclis üyelerini
belirlemek için hazırladığı listede, yine DTO Yönetim Kurulu Üyesi olan, deniz tutkunu ve yılların
kaptanı Sn. Hamdi Can Giz ve çok sayıda deniz kökenli arkadaş listede olunca, önceki
sohbetlerimizden projeye de sıcak baktıklarını bildiğim için ben de Belediye Meclisi listesine
dahil oldum.
Okul gemisi projesini, böylece seçimlerle birlikte artık Bodrum Belediyesi projesi haline
dönüştürmüştüm.
Dönemin Kaymakamı Sn. Uğur Boran başta olmak üzere bürokratlar, kurumlar ve sektörde ileri
gelenleri bir araya getirerek sistemin işlemesi için ihtiyaçları belirledik. Projenin sağlıklı bir
şekilde yürüyebilmesi için bir vakıf ve vakfın iktisadi işletmesi gerektiği ortaya çıktı.Geminin
inşası ve işletilmesinin belediye gibi siyasi bir kurumun bünyesinde yapılamayacağına herkes
hem fikirdi.
Yeni bir vakıf kurulacağına öncelikle Bodrum’daki vakıflara teklif götürdük.
Bosav olumlu yanıt veren tek vakıf olmuştu. Yat turizmine yıllarını veren başkanı Sn. Cengiz
Oral (Aloş) en az bizim kadar heyecanlanmıştı. 'Projenin yürüteni olmaya hazırız' derken Bosav
olarak bu projeye ayıracak bütçesinin olmadığının da altını çiziyordu.
Belediye meclis salonunda yapılan toplantıda oy birliği ile karar verilmişti. İmece usulü ile
her kurum ve gönüllüden yardım istenecek, Bodrum Belediyesi ve Kaymakamlık en
büyük destek veren kurumlar olacaktı. Bosav Koordinatör görevi üstlenecek ve gemiye
Bodrum ve denizciler adına sahip olacaktı.
Artık geri dönülmez bir yolculuğa başlamıştık. Çatı kurulduğuna göre plan safhasına
geçebilirdik. Demir Duru’nun bir yatırımı olan Durukos Jasmin en son limana inen yatlardan
birisi idi. Sn. Yücel Köyağasıoğlu tarafından planlanmış ve inşaatı gerçekleştirilmiş idi.
Tepecik cami yanındaki rıhtımda geminin son hazırlıkları yapılırken yatta kendisini ziyaret edip
konuyu açtığımızda bizler konuşurken o çoktan kafasında planları çizmeğe başladığın
hissetmiştik bile.
Derken, Mümtaz Göztepe, Yücel Erkal, Mercan Mehmet(Mehmet Nalbantoğlu), Küçük Kirli
(Mehmet Durmaz), Tony Marciniec, Fehmi Gürbüzer, Aydın Yazıcı , Oktay Kıpcak da
guruba katılmıştı. Tuğrul Acar’ında yer aldığı yapım komitesine Erman Aras olarak ben de
başkanlık yapıyordum.
Ok yaydan fırlamıştı . Herşey çok hızlı gelişiyordu.Yücel Köyağasıoğlu’ndan projeler sanki
uçarcasına elimize gelmişti hemen bir broşür yapmamız ve geniş kitlelerle bu projeyi
paylaşmamız gerekiyordu.
İlk resmi ziyaretimizi, biir toplantı için gittiğimiz İstanbul ‘da Deniz Ticaret Odası'na yapmıştık.
Belediye Başkanı Tuğrul Acar,Yardımcısı Hamdi Can Giz de bu ziyarette yanımızdaydı. Aynı
zamanda bu ekip, DTO Bodrum Şubesi’nde de Yönetim Kurulu olarak görev yapmaktaydık.
Heyecanla olayı özetlemiş fakat projemiz Başkan Sn. Cengiz Kaptanoğlu ’nun kafasına pek
yatmamıştı. Ama, üzerlerine düşen görevleri yapmaya söz vermişti.
Yardım için kapısını çaldığımız kişiler ve dostlar, ' bu gemi ne kadara çıkacak, bütçe için
kaynaklarınız var mı?' diye soruyorlardı.
İlk sorunun cevabı kolaydı 1.000.000 Bir Milyon Amerikan Doları, ama ikinci sorunun cevabını
vermek hiç te kolay değildi. Bizde bir dolar bile yoktu. Bu kadar yatın yapıldığı bir Bodrum’da
sektörün geleceği, gençlerimiz, çocuklarımız için bir yatta onlardan artanlarla niye yapılmasın
diye yutkunuyorduk. Soruyu yanıtlarken, 'paramız yok ama verilen sözler var' diyorduk.
Muğla Valisi Sn. Lale Aytaman olarak görev yapıyordu. Bizlere, ağaçların ormandan tahsis
alınabileceğini söylemişti. Bütçenin önemli bir bölümünü böylece karşılamış olacaktık. Daha
önce Orman Bölgede çalışan ve Anavatan Partisi Muğla Millet vekili Sn. Nevşat Özer’i de
yaptığımız ön görüşmeler sonucunda ağaçların temini konusunda ayrı bir güvence olarak
görüyorduk.
Bu sözlü güvencelerle yardım talebi için kapısını çaldığımız ilk kişileri pek tatmin edememiştik.
Ortada elle tutulur bir şey yoktu. Birçok kişi beklemeyi tercih ediyordu. Tabii ki haklıydılar.
Ülkemizde iyi niyetli bir sürü girişim hep suistimal edilmiş örneklerle doluydu.
Biz de kendimize yeni stratejiler belirledik. Bir yatın yapımında iskeletin ortaya çıkışı
toplambütçe içersinde çok az bir maliyettir. Belediyenin ve devletin imkanlarını harekete
geçirerek iskeleti ayağa kaldırabilirsek, çok yol alınmış gibi görünebilir ve böylece daha kolay
yardım isteyebilirdik.
Bizler, düşünceden eyleme geçme çareleri ararken Deniz Kuvvetleri Komutanı Sn. Güven
Erkaya bir Bodrum seyahatinde bizlere çok şey verdi. Sn. Erkaya ’nın destekleri Okul Gemisi
için diğer bir dönüm noktası olmuştur. Deniz Kuvvetlerinden emekli olmasına sanıyorum bir
ay gibi bir süre vardı. Yapım Komitesi üyemiz Sn. Oktay Kıpçak Bodrum’a geldiğini öğrenir
öğrenmez hemen bizlere randevu almıştı. Yücel Erkal ve Oktay Kıpçak ile birlikte paşayı ziyaret
etmiş, projeyi aktarmıştık. ' Sn Erkaya'nın, 'Gemiyi kızağa koymak için ne gerekli?' sorusuna
cevabımız, '30 ton kurşun' olmuştu. 'Hemen hazırlıkları yapın göndertiyorum' dedikten sonra
bizlere bu projenin en kısa sürede bitirilmesini rica etti. Gölcük’teki tersanelerden
yararlanabilmemiz için gerekli yazıları hemen göndermesi, bizlerin ufuklarını açmıştı.
Sohbetimiz esnasında, donanmamızdaki üç sınıfın da yelkenli okul gemilerine ihtiyacı olduğunu
ve bu yatırımın kendileri içinde bir örnek teşkil edeceğini iletmesi bizlere büyük moral olmuştu.
Paşa, bizlere sonunda bir de sitem etmişti, niçin daha önce bu projeye başlamamıştık, '
Emekliliğime yakın bu söylenir mi, yoksa ben sizlere daha fazla yardımcı olabilirdim'
diyordu.
Paşanın yanından ayrılırken sanki omuzlarımızdan bir yük kalkmış gibiydi. Kurşunlar gelmeden
inşa edilecek bir alan bulmamız gerekiyordu. Bize kalsa Bodrum merkezde yapar, turistlerin de
ilgisini çekmek isterdik. Hele her ziyaret edenden para almak fikri oldukça taraftar buluyordu.
Sonunda, İçmeler uygun yer olarak seçildi. Coşkun ve Engin Deniz, yat yapım işlerine ara
vermişlerdi. İçmeler’de Sn. Uğur Sert’in atölyesini boşaltmak üzerelerdi. Bizlere sundurmalarını
bıraktılar. Sn. Uğur Sert’ten ise bu alanı belirsiz bir süre için tahsis istedik. Sayın Sert alanın
yanı sıra bir telefon, bir ofis iki depo da vermişti. Bu kadarını hayal bile edemezdik. Küçük Kirli
tüm bu olumlu haberlerle birlikte Tussock Yatçılık’tan bağış sözü alarak geminin ağırlığı için
kullanılacak saç levhalarını ısmarlamış ve gelir gelmez yapıma başlamıştı. Bodrum
Belediyesi’nin yardımları ile düzeltilen sundurma altında ağaçlarımız da gelirse artık Gemiyi
kızağa koyabilme noktasına gelebilirdik.
Bağışlarla bir anda hızlanmıştık . İnsanlar karşılıksız birçok yardımlar yapıyor birçok esnaf,
işçilik almaksızın yardımcı olabilecekleri sözlerini veriyorlardı. Sıra, ahşap işçiliği yapacak
ustaları bulmaya gelmişti. İleride yanlış bir olayla karşılaşmamak için dikkatli olmamız
gerekiyordu. Bir ihale açmağa karar verdik. İhalenin şartları çok ilginçti. En az iki buçuk yıl
yapımı sürecek böyle bir yatırım için sadece maliyetine iş yapılacak ve bütçemiz olmadığı için
para ne zaman bulunursa o zaman ödenecekti. Böyle bir ihaleye katılan olur muydu? Bu,
Bodrum’daki bir tersane için çok ağır bir şarttı.
Sadece Demir Duru ve Dinç Aslan tersanelerinden teklif gelmişti . İhale Yılmaz Dinç ve
Ahmet Aslan ustalarda kaldı.
'Bizler için bir onur' diyorlardı ama şimdi düşünüyorum da onlar açısından büyük bir risk ve
cesaretti .
Uzun uğraşılardan sonra Lale Aytaman’ın girişimleri ile ağaçlar için Dönemin Başbakanı Sn.
Mesut Yılmaz’a kadar ulaşmıştık. Sonunda tahsis yazılarımız geldi, ama sevincimiz fazla
sürmedi. İlk darbeyi yemiştik. Tahsisler meğerse paralıymış, hem de alacağımız ağaçlar
piyasadan daha pahalı olmak zorundaymış. Çünkü seçme şansı verilmiş.
Bu haberle birlikte yıkılmıştık. Ağaç alım açığını kolay kolay kapatamazdık. 32 metre bir gemi
için ağaç al al bitmez ki... Neyse ki imdadımıza Belediye Başkanı Tuğrul Acar ve Meclis Üyesi
arkadaşlarımız yetişti. Töreni yapabilecek ve bize bir ay yol aldırabilecek ilk parti ağacı bir
arkadaşa rica ederek aldırtmayı başardılar. Ustalarımız heyecanla ilk ağaçları vakit
geçirmeksizin kesip kurutmaya bıraktılar.
Gemi için yardım alabileceğimi düşündüğüm en büyük camia ise Bodrum Cup’a katılan gruptu.
Onların da olmasını arzu ederek 9.Bodrum Cup startı öncesi 19 Ekim 1997 Cumartesi günü
coşkulu bir törenle gemi kızağa kondu. Sn. Güven Erkaya, Deniz Ticaret Odası yetkilileri,
Bodrumlu denizciler hep oradaydı. Bir de misafirimiz vardı. Daha önce yazışmalar yaptığımız
İsveç’te bizim projeye benzer ama aynı yıl içersinde inşasına başlanan, unutulan ahşap yat
yapımcılığını hatırlatmak gayesi ile devlet olanakları ile de desteklenen diğer bir okul gemisinin
kaptanı da aramızdaydı. İki Proje birlikte yol alacaktı.
Ekim Ayındaki törenin ardından uzun bir süre geçmiş, fakat fazla yol alamamıştık. İskelet ve
sarım için gerekli olan tüm ağaçları bulup kurumalarını sağlamamız gerekiyordu. Bodrum
Belediyesi bu noktada gerçekten üstüne düşen görevi fazlası ile yaptı. Belediyede o sıralarda işi
olup da hali vakti yerinde olan vatandaşlardan gelen ağaç bağışları, biraz nefes almamızı
sağlamıştı.
Yapımda en çok kullanılacak kalemlerden birisi de tutkal, boya ve verniklerdi. Duratek firması
bizlere maliyetinde altında vermeği kabul ettiği ilk partinin de parasını ne zaman ödeyecektik,
bilemiyorduk. Buna rağmen tüm inşa boyunca bizleri bir gün bile malzemesiz bırakmadılar.
Nisan ayına geldiğimizde artık ağaçlar işlenebilecek noktaya gelmişti. Diğer hazırlıklarımızı da
tamamlamıştık.Arkadaşlar arasında bazen şakalaşıyorduk. 'Okul Gemisi Erbakan’ın
temellerine benzedi' diye. Törenden sonra altı aydan fazla zaman geçti bizim ağırlık ilk günkü
yerinde öylece duruyordu.
Açılan kampanyalar sonunda geminin ismi “Bodrum” olarak benimsendi. İş bölümü ise geçen
günler içersinde kendiliğinden ortaya çıkmıştı. Yapım Komitesi başkanı olarak Ofis çalışmalarını
ben bürodan yürütüyordum, kritik noktalarda ise tüm arkadaşlar bir araya geliyor, önemli
kararları birlikte alıyorduk. Vakıf başkanı Cengiz Oral tüm mali işleri ve diğer bil-cümle işleri
takip ediyordu, Yücel Erkal da ona en yakın yardımcı olan isimlerden birisi idi. Yücel
Köyağasıoğlu denetiminde Yılmaz ve Ahmet Ustalar inşaatla ilgileniyorlardı. Mercan Usta, fırsat
buldukça geminin yardımına koşuyordu. Yapım komitesindeki ustalar kendi üstlerine düşen
görevleri fazlası ile yapıyorlardı. Ama mutlaka birimler arasında iletişimi kuracak ve alınan
kararları takip edecek bir kişiye ihtiyaç her geçen gün kendini hissettiriyordu. Böyle bir bütçeyi
hiçbir zaman bulamamıştık. O sırada Era Bodrum Yelken Kulübü Antrenörü Kaptan Aydın
Bülbülkaya çalışmakta olduğu yattan ayrılmıştı. Bir sohbet anında sıkıntımızı anlatınca görevi
memnuniyetle kabul etti. Artık gemimizin Kaptanı ’da vardı.İşlerin takibi daha sağlıklı olmaya
başlamıştı.
Her kapıyı deniyorduk. Deniz Ticaret Odası Genel Merkezi'ne artık daha da baskı yapma
zamanı gelmişti. Geminin iskeleti de artık ortaya çıkmıştı. Bodrum’daki diğer ana kurumumuz,
Denizciler Derneği’ni de bir türlü harekete geçirememiştik. O dönem başkanı Ali Gönül’ü ikna
etmek için kaç günümü harcadığımı bende unutmuştum. Nuh diyor Peygamber demiyordu.
'Hele biraz daha yapın, yönetim kurulunu ikna edeceğim' diyordu.
“Ali abi biz bunu kimin için yapıyoruz ?! Ne bekliyorsunuz ?! Siz şimdi el verin ki
ilerlesin, İstanbul’dakilerden yardım isteyelim” sözlerimiz de ikna edemiyordu. Demek ki
daha beklememiz gerekiyordu.
Şubat ayında İstanbul’da Boat Show vardı, Ünver elektrik’in sahibi ve bizlere bu projede
desteklerini esirgemeyen Sn.Bilgin Ünver’in fuarı düzenleyen firmanın sahibi ile arkadaş
olduğunu biliyordum. Fuar idaresinden ücretsiz bir stand talebimiz olsa acaba ne derler
sorusuna olumlu cevap hemen gelmişti, biz de Belediye Başkanı Tuğrul Acar, Hamdi Giz,
Cengiz Oral, Aydın Kaptan’dan oluşan kalabalık bir ekiple katılmayı kararlaştırdık. Fuardaki
firmaları tek tek dolaşarak mal bağışı yapmaları için çağrıda bulunduk. Bazı firmalar konuya
sıcak bakarak verebilecekleri mallar için imzalı taahhütte bulundular. Bu taahhütlerden birçoğu
gerçekleşirken, bazıları hala bu gün için de beklemede durmaktadır.
Fuarda en önemli gelişme Bodrum’da birçok yatın elektrik işlerini yapan “Delmar” firmasının
sahibi Sn. Hasan Sinop’un “Man” Motorlarının yeni bayisi olduğunu ve firmadan gemi için
motor talepte bulunduğunu ve olumlu yanıt aldığının müjdesini vermesi oldu.
Gerçekten ilerleyen günlerde kendilerine gerekli dosyaları gönderdikten sonra bağış kesinleşmiş
450 HP’lik motoru “MAN” ücretsiz olarak vermeyi kabul etmişti. Geçen zaman içersinde Aydın
Kaptan’a ödeme yapamadığımız için bu kadar önemli bir görevi boş bırakmak zorunda
kalmıştık. Geminin yapılırken bir kişi bile ekibi olmaması ilerde denize inme aşamasında bizlere
sıkıntı yaşatacağını çok iyi biliyorduk.
Motorun bulunması gemi için yine bir dönüm noktası olmuştu. Moraller düzelmiş yeniden bağış
istemek için umutlanmıştık. Koskoca motoru bile firmalar verebildikten sonra demek ki doğru
adamdan doğru zamanda istemesini öğrenecektik.
Buna iyi bir örnek de Sn. Ali Şen ile yaşamıştık. Ali bey ile tersanade gemiyi gezmiş ve sonra
kendisi çok güzel bir tespit yapmıştı. Bodrum’a yatırım yapan arkadaşları arayalım onlara
derdimizi daha rahat anlatırız demişti ve sağolsun Sn. Mehmet Nazif Günal’dan 50.000
Dolarlık bağış aldırmıştı. Bu bağışla gemimiz koşmaya başlamıştı. Bu arada Kasa İsmail
Kaptan'ın, teknesinde kullanmadığı, küçücük ağaç parçalarını getirip, 'akülerin altına
kullanırsınız' diyerek kalpten inanarak bağışları, bizleri çok heyecanlandırıyordu. Büyük bağışlar
kadar önümüzü açmasa da küçük jestler büyük moral kaynağı oluyordu.
Zaman çabuk akıyordu ve yeni belediye seçimleri ufukta gözükmüştü. Proje bundan sonra
gelecek yeni belediye yönetimi ile devam edecek gibi görünüyordu. Daha işin yarısına bile
gelmemiştik.
Bu arada inşaya başlamadan ön şart koştuğum olmazsa olmaz olarak nitelendirdiğim döner
sermaye talebimize Bodrum Belediye Meclisi, geminin denize indikten sonra eğitim sürecinde
giderlerini karşılaması için boş olarak duran Tepecik Camii yanındaki eski kahvenin olduğu alanı
10 yıl süre ile kullanım hakkını Bosav Vakfına verdi. Hemen kolları sıvayıp inşaata başladık.
Gemi yetmiyormuş gibi yine en yakınlarımızdan bu sefer demir, çimento istemeye başladık.
Başta Tarık Atalay olmak üzere Neyzen Tur, Mehmet Kocair ilk yardıma koşanlardı. Bofor
Mobilya da sandalye masaları bağışlamıştı.
Belediyenin de katkıları ile Harup çalısından nostaljik çardağın bitmesi ile geminin ilk döner
sermayesi de böylece kurulmuş oldu. Artık ilerisi için daha güvende olabilirdik.
Bu arada Denizciler derneği yönetim kurulu, eski para ile yüz milyonluk (100 TL) bağış yapmayı
kararlaştırmıştı. Miktar komikti, ama bizim için anlamı büyüktü. Demek ki artık inanmışlardı.
Nasıl olsa ilerde daha çok yardım yapmak zorunda kalacaklardı, çünkü bu gemi denizcilerindi,
yani onlarındı.
Deniz Ticaret Odası ile mücadelemiz ise devam ediyordu. Deniz Kuvvetleri Komutanı sayın
Güven Erkaya’nın kontaktları ile Gölcük’teki hurda depolarını, Oktay Kıpcak’ın rehberliğinde
Tuğrul Acar ve Hamdi Giz ile birlikte ziyaret ettik. Deniz Kuvvetleri'nin izni ile geminin işine
yarayabilecek çipa ve benzeri malları seçtik, ayırdık. Gölcük depremi ile yok olan bu depolardan
alınan bu mallar daha sonra ayrı bir anlam kazanmış oldu.
Ustaların ağaç alma talepleri doğal olarak hiç bitmiyordu. O sırada bizler için Ankara’dan çok
güzel bir haber gelmişti. Muğla Milletvekili Nevşat Özer son seçimlerde tekrar seçilemeyince
Orman Genel Müdürü olmuştu. Bir anda ağaç işinden tamamen kurtulduk diye düşündük.
Kendisi konuyu çok iyi biliyor, ne yapar eder bu konuyu bizim için çözer diye ümitlenmiştik.
Cumhuriyet tarihinin ilk yelkenli okul gemisi inşa ediliyordu, ağaçları kendimiz için istemiyorduk
ki!. Biliyorduk okullar, camiler her yıl ağaç yardımı alıyorlardı. Kamaralık, direklik ağaçları
nereden bulacaktık. Şimdiden gidebileceğimiz tüm kaynaklar tükenmek üzereydi. Kendisine
konuyu iletince derhal dilekçe yazmamızı istedi daha sonra kaç kez yazdık çizdik
hatırlamıyorum. Bir kez daha yıkılmıştık. Politikacılara güvenmememizi uyaranlar bir kez daha
haklı çıkmıştı. Nasıl bu kadar rahat olabiliyorlar inanılacak şey değildi.
Belediye seçimleri sonucunda Emin Anter Belediye Başkanı seçilmişti. İlk icraatlarından birisi
ise geminin döner sermayesi olan Tepecik çay bahçesini Belediye şirketine geri verilmesini
istedi . Böylece eğitimlere geçildiğinde döner sermaye olarak kullanılacak bu kaynak daha
başlamadan sona erdi. Bütün girişimlere rağmen çay bahçesine yapılan bütün yatırımlarla
birlikte bir bedel ödenmeksizin geri alındı, kasmız dahil gasp edildi.
İlerleyen aylarda Emin Anter ile yaptığım görüşmede yaptığı işin yanlış olduğunu fakat
belediyenin paraya ihtiyacı olduğunu ve seçimlerde söz verdiği için bunu yapmak zorunda
olduğunu ve bu yanlışı telafi edeceğini aktarmıştı. Gerçekten de ondan sonraki günlerde elinden
geldiğince gemi için yardımcı olmaya çalışmıştır. Man Firmasının Avrupa masası yetkilisine,
Bodrum kalesinde yapılan motorun anahtarını teslim töreninde Karaova halısı hediye ederken
ilersi için bizlere ümit vermişti.
Gölcük Depremi ile birlikte gemi için de zor günler başladı. Gemiye bağış bulmak artık imkansız
hale gelmişti.Kamaraların da yapımı başlamıştı. Artık sıra elekronik aletlerin alınıp bundan
sonraki ince işlerin yapılması aşamasına gelinmişti. Esas para da şimdi ihtiyaçtı. İlk zamanlar az
bir para bulununca ağaç alınıyor işlenince ortaya çok iş çıkıyordu. Direk ve su altına parçalarının
bir kısmı monte edilecek elektronik aletlerin alınması bu aşamada mecburdu. İnşanın bazı
noktaları bu yüzden durabilirdi.Alınması istenen bir sandık alet ise 50-60 bin dolar tutuyordu.
Daha önce söz verenler ise deprem nedeni ile vazgeçmişlerdi. İlerleyen günlerde
Kaymakamımız Uğur Boran’ın girişimleri ile bu sıkıntıyı da aştık.
Ericsson firmasından 100 bin dolarlık katkı bizler için Milli Piyango’dan çıkmış gibiydi. Bunun
karşılığında ise beş yıl firmanın logosunu yelkenler üzerinde taşımayı düşünmeden kabul ettik.
Bir anda yine hızlanmıştık. Fakat 32 m geminin ihtiyaçları birtürlü bitmek bilmiyordu.
Yaklaşan diğer seçim ise Deniz Ticaret Odası seçimleri idi. Bu arada İstanbul’dan destek
aramak için gelen başkan, Cengiz Kaptanoğlu ile büyük pazarlık Belediye Meclis salonundaki
toplantıda yapıldı. Belediye Başkanımız Emin Anter, 'gemi için Tüdev ve sizin ilk günden beri
söz verdiğiniz 20 milyar lirayı gönderirseniz bizde Bodrum olarak sizi destekleriz' diyordu.
Sonunda her iki taraf da sözünde durdu. Para geldi bizde heyet olarak İstanbul’a gidip oyumuzu
kullandık. Bu davranışımızla geminin yapımında bizlere destek olan Tunç Kurtluoğlu’na da
büyük koz vermiştik. 'Oyunuzu para karşılığı sattınız' diyerek bize sitem ediyordu. Haklıydı ben
de kendi açımdan olaylar böyle geliştiği için gerçekten rahatsız olmuştum.
2000 yılının yaz ayları yaklaştıkça heyecan da artıyordu. Birçok kişi yardımlarda bulunmuş ve
projeyi sonlara taşımaktaydılar. Sn. Can Kadıköy, ' getirin ağaçları direkleri de benden' deyince,
o kalem de listeden eksildi. Geriye fazla birşey kalmadı derken ustalar ile yaptığımız toplantıda
yapılan ihtiyaç listesi korkunçtu. Gönüllü ustalarımızdan Oktay Tüfek direkleri ayağa kaldırmak
için liftin ve krom telleri bekliyordu.Biz bu listeyi kaymakama söylesek, kesin bizi döverdi. Eski
başkan Tuğrul Acar atölyesine dönmüş ve geminin armasını bizzat yapıyordu.Yelkende
kullanılacak mekanik dümen sistemi bile başlı başına bir yatırımdı. Ona, malzeme bulmalıydık.
Çünkü kendisini kaptırmış ve düşündüğümüzün çok üstünde arma ve mekanik sistemleri
yapıyordu. Gemiye de yakışıyordu ve bizler bu geminin yarın yurt dışında da örnek teşkil
edecegini ve Türk Yat yapımcılığının geldiği noktanın göstergesi olu düşüncesi ile onun şevkini
kırmak istemiyorduk. Fakat bu liste için yine dünyanın parasına ihtiyaç vardı. Her ne kadar
başlangıçta projeyi 1.000.000 Dolar olarak öngörsek de bizler, daha ucuza çıkarırız diyorduk.
Fakat bu gidişle ilk öngördüğümüz rakam galiba doğru çıkacaktı. Daha gemi giydirilecek,
yelkenler, yataklar, tuvaletler, mutfak, daha neler neler vardı. Bu yatırım bir kez yapılıyordu.
Kısıntıya gidip bitirmiş olmak için bitirmektense, adam gibi yapmaya karar vermiştik. Nasıl olsa
dilenmeğe alışmıştık. O arada Kaymakamımız Uğur Boran Bitlis’e vali tayin edilmiş yerine Sn
Cumhur Güven Taşbaşı gelmişti. Acaba nasıl birisi idi, gemiye sıcak bakacak mıydı ? Kendisi ile
kısa bir süre sonra para ve yardım isteyerek tanışmış olduk.
Yücel Köyağası artık gemi ile yatıp gemi ile kalkıyordu, yaz aylarının sıcağını yedirmeden
denize atmayı planlıyordu. Öncelikli iş olarak jeneratörlerin bulunup ve dümen sisteminin
bitirilmesi gerekiyordu. Bu arada Foka Denizcilikten Ali Foka yangın sistemini bir telefonla
üstlenivermişti.
Türsab başkanı Sn. Başaran Ulusoy Gemimizi ziyaret ettiğinde İstanbul’a gelmemizi ve bu işi
orada bitirebileceğini söylüyordu. O da bizim gibi, 'bu yaz atalım, bu iş bitsin'
diyenlerdendi.Odalar Birliği Başkanı Fuat Miras’la da temasa geçecekti. Biz de Bodrum Ticaret
Odası Başkanı Ata aya ile konuşuyorduk. Odanın da seçimleri geliyordu paranın bu zamanda
alınabileceğini daha önce tecrübe ettiğimiz için harekete geçmemizin tam zamanıydı.
Belediye Bakanımız Emin Anter’den rica etmiş ve Fuat Miras’a telefon açtırmıştım. Bu arada
Türsab Bodrum’a bir Kongre salonu yapmayı planlamış ve Belediyeden yer istemişti. Her ne
kadar Başaran Ulusoy Yardımcı oluyorsa da Emin Anter’e rica edip onada telefon açtırmış işi
garantiye bağlamıştık. Bu arada Deniz Ticaret odasındaki baskılarımız da sonuç vermişti
Başaran Ulusoy geminin güvertesinde söz vermişti. Odalar Birliği,Türsab ve DTO denize inmesi
için gerekli malzeme ve paraları verecekler, biz de yaz içersinde gemiyi denize indirecektik.
Sonunda baştan beri istediğimiz olmuştu. Cengiz Kaptanoğlu DTO üyelerinden Sn Emin
Saraçoğlu’nu görevlendirmişti. Tunç Kurtluoğlu başta olmak üzere yapılan çalışma çok kısa bir
sürede çok yol almıştı. Jeneratörlerimiz ve birçok malzemeye para vermeksizin ulaşmıştık.
Keşke baştan beri Emin Saraçoğlu gibi biri görevlendirilseydi ve bize destek olsaydı bizler bir
değil iki gemi yapardık. Bu arada Odalar Birliği'nden gelecek para yılan hikayesine dönmüştü.
En son Ticaret Odası başkanı Ata Aya; paranın Bodruma geldiğini fakat DTO İstanbul’un
baskısı sonucunda veremiyeceğini parayı İstanbul’a DTO’ya göndereceğini söylüyordu. Neden
baskı geldiğini anlamamıştık. Büyük mücadelelerden sonra Ata Aya’nın yardımı ile Fuat Miras’a
ulaşmış ve para geldi diye yapılan harcamaların faturalarını İstanbul’a gitmeden ödeyebilmiştik.
Türsab Tarafından gönderilen yardımlar ise DTO İstanbul’a bir süre takılmış parti parti
alabilmiştik. Gecikmelerin ve böyle bir uygulamaya neden gerek görüldüğünün nedenlerini ise
bu gün de hala anlamış değiliz . Geminin Güvertesinde Cengiz Kaptanoğlu ve Başaran
Ulusoy’la bir kez daha birlikte olmuştuk, kendilerine söz verilen paraların gecikmesi sonucunda
dövize dayalı alışverişlerde ciddi kayıplarımız olduğunu izah etmiştik. Irgat'ın devreye
girebilmesi için Hidrolik hortumlar başta olmak üzere birkaç malzeme alındığı taktirde 9 Eylül
2000 gibi denize inebileceğimizi garanti etmiştik. Henüz, sefere çıkmak sözkonusu değildi. Ama
denize inebilirdik. DTO, Türsab’ın bizim adımıza gönderdiği ve bilinmeyen nedenle bize
ulaşmayan son parti parayı ve artı 5 milyar (5.000 TL) gibi yeni bir kaynağı bizlere aktaracak
olursa denize inmek gerçekleşebilirdi.
İstenilen paralar artık küçülmeğe başlamıştı. Bu arada gerekli sözleri alınca denize iniş
davetiyelerini hazırlamaya başlamıştık. DTO Yönetim Kurulu üyeleri Bodrum’a büyük bir ekip
olarak gelmek için otel rezervasyonlarını vermişti, Türsab’ın katkısı gelmiş fakat beklenen 5
milyar (5.000 TL) lira para bir türlü gelememişti. Biz de buradan bir kaynak bulamadığımız için
hidrolik hortumları alamamış, ırgatı olmayan bir gemi denize indirilemiyeceği için inişi iptal
etmiştik. Tabii ki Cengiz Kaptanoğlu bize çok kızmıştı. Bu olay bizler Okul Gemisi yapım
komitesi için büyük bir uyarı olmuştu. Bu şekliyle denize inemezdik. Her kurumun kendi sıkıntısı
var idi. Bize sürekli para vermek zorunda olmadıkları için onlara güvenip denize inersek gemiyi
denizde yaşatabilmek imkansızdı, seyre çıkarılabilmesi içinse daha birçok eksikleri vardı. Hele
eğitime bu şatlarla nasıl başlanırdı. En önemlisi bir tek gemicisi olmayan gemi denize nasıl
inerdi. Gemici kaptan alınsa parasını kim verecek, sigortasını kim ödeyecekti?
Başaran Ulusoy ile son geldiğinde bu mevzuları konuşmuş ve sponsorsuz bu işlerin
olamayacağı fikrine varmıştık. Yeni Kaymakamımız Cumhur Bey artık bize alışmış, Muğla Valisi
başta olmak üzere bizlere kaynak bulmaya başlamıştı. Eğitim bütçesi için ciddi bir kaynak
gerkiyordu yoksa hayalimiz sonuna gelip başlamadan bitecek gibi görünüyordu.
Konu, dönüp dolaşıp Ericsson’a geldi. Son bir şansımızı denemek için randevu almaya karar
verdik. Çünkü Ericsson Firması gerek Bodrum’un antik surları, gerekse antik tiyatro için çok
güzel projeler hazırlayıp uyguluyordu. Okul gemisine de ciddi bir katkı sağlamıştı .Belki birşeyler
daha alabilirdik.
İstanbul’da şirket merkezindeki toplantıya Kaymakamımızın yanı sıra Cengiz Oral, ben ve deniz
kuvvetlerinden yeni emekli olan ve Bodrum Cup Yat yarışlarının baş hakemi Sn.İlker Bayındır’la
birlikte gittik. Genel Müdür Sn. Ersin Pamuksüzer bizi çok iyi karşılamıştı. Mucize
gerçekleşmişti, Ericsson daha önceki, beş yıl yelkenlerde logosunu bulundurma şartını ricamız
üzerine iki yıla indirdi. Ayrıca Temmuz-Ağustos ve Eylül aylarındaki eğitimler, firma çalışanlarına
verilecekti. Bunun karşılığında ise geminin iki yıllık masrafları ( 250.000.- USD)karşılanacaktı.
Bu inanılmaz bir olaydı. Artık hem denize inebilir hem de eğitime başlayabilirdik. İki sene
sonrası ise o an için çok uzakta idi. Bodrum’a döner dönmez heyecanla durumu Başta Deniz
Ticaret Odası ve Türsab’a ilettik, görüşlerini, alternatif önerilerini ve bizlere bütçe ayırıp
ayıramıyacaklarını sorduk. Aksi taktirde bu teklif bizim için çok cazipti. Cevap olarak Deniz
Ticaret Odası'ndan çok ağır bir mektup aldık. Başkan Cengiz Kaptanoğlu imzası ile gelen
mektupta okul gemisinin bundan sonraki safhaları için herhangi bir bütçe ayıramıyacaklarını,
fakat bu anlaşmaya da karşı olduklarını ve takipte kalacaklarını iletiyordu. Bu durumda o güne
kadar başka bir alternatif bulamadığımız için bize Ericsson ile anlaşmayı imzalamak kalıyordu.
Bu arada Denizciler Derneği'nden İki Milyarlık(2.000 TL) ikinci bağış da gelmişti son bir gayretle
gemi, hazırlanmaya başlamıştı. İnmeden şu da olsun ,bu da olsun derken bizim eğitim için
Ericsson’dan gelen paralar da geminin içinde kaybolup gitmeğe başlamıştı. Sonra çok sıkıntı
çekeceğimizi biliyorduk. Ama şimdi yaptık, yaptık. Yoksa o eksikler kolay kolay bir daha
yapılamazdı.
Geminin denize elverişlilik ve diğer belgelerinin tamamlanabilmesi için İzmir liman başkanlığına
müracaatımızı yapmıştık. Bu bir eğitim gemisiydi bundan önce hiç böyle bir belge
düzenlenmediği için önce hizmet gemisi olarak düzenlenen belgelere uzun uğraşılardan sonra
eğitim sözcüğünü de yazdırabildik. Hazırlanan evrakları o an İzmir’de bulunan Denizciler
Derneği Başkanı Macit Gündoğdu’dan alıp gelmesini rica etmiştik. Otobüste Gazeteci Aybars
Atilla ile birlikte Bodrum’a gelirken evraklara bakmışlar. “Vay o da ne!!!” geminin sahibi yerinde
Bosav Vakfı İktisadi İşletmesi yazılı.
Sayın Aybars Atilla Bodrum’a gelir gelmez gazetelere haberi geçmiş: “Gemiyi şirket kurup
üstlerine geçirdiler.”
Kimler?!
İktisadi işletmenin sorumluları görünen, Vakıf tarafından atanmış yetkililer, Erman Aras, Cengiz
Oral ve Yücel Erkal.
Haberi okuyunca şok olmuştum yazık hakikaten yazık.
Ülkemizde ders konusu bile yapılabilecek sıfır bütçe ile gönüllülerin bir araya gelerek özveri ile
yapılan, yöremizde birlikte yapılan çalışmaların en güzel örneği olan bu esere de artık ciddi bir
leke atılmıştı.
O gün birçok telefon aldık. Haberin doğru olup olmadığını sordular. Kimliğini belirtmeyen bir kişi
ise 'senden bunu beklemezdik' deyip telefonu yüzüme kapattı.
Geminin sahibi Türk denizcileri adına Bosav Vakfı ve onun Prosedür gereği İktisadi İşletmesiydi.
Vakfın, yani sonuçta devletin bir malıydı. Bizler de o gün için atanan kişiler idik. Yarın başka
gönüllüler, bizlerin yerini alacaktı. Bu kararlar daha gemi ortada yokken Bodrum’daki kuruluşlar
en başta da Denizciler Derneği’nin oy birliği ile alınmıştı. Haberi tekzip etsek de artık çok geçti.
İleriki günlerde yardım için gittiğimiz birçok yerde bunun savunmasını yapmak zorunda
kalmıştık. Birçok yardıma ise bu gerçek dışı haber yüzünden ulaşılamamıştır.
Her şeye rağmen 5 Ocak 2001 günü ile birlikte denize inme zamanı gelmişti. Denize inme töreni
için Denizcilikten Sorumlu devlet Bakanı Ramazan Mirzaoğlu da geldi. Gerçekten coşkulu bir
törenle Gemiyi denize uğurladık . Güven Erkaya'nın eşinin elinden kırılan şampanya ile
Cumhuriyet Tarihimizin ilk Yelkenli Okul Gemisi denize koşarak gitmişti.
Çekilen bunca sıkıntı yerini mutluluğa bırakmıştı ve bir rüya gerçek olmuştu. Bir an için bu günü
doya doya yaşamak istedim başka birşey düşünmeyecektim. Ama geminin sadece bir tane, o
da yeni işe başlayan gemicisi vardı. Biraz sonra limana girdiğinde, şimdi içerde yardım eden
gönüllü ordusu çıkıp gittiğinde ne olacaktı? Era Yelken Kulübünün Hocası Kaptan Erkan
Yıldırım, birkaç gün kalmaya söz vermişti ya, sonra gemide kim kalacaktı, şimdi parasızlığa,
başka ciddi problemlerde eklenmişti. Personel gemide nasıl yatacak derken, Babam Ömer
Aras tarafından konu aktarılınca Club Med ‘den Behice Gökakın bir kamyon battaniye ve çarşaf
göndermişti. Bu bağışın zamanlaması çok iyiydi. Denize iniş törenine bizle birlikte yapımı
başlanan İsveç okul gemisinin kaptanını da yine davet etmiştik. Devlet yardımı ile desteklenen
bu yatırımın daha işin başında olduğunu öğrenince yapım komitesi olarak ayrıca bir kez daha
gururlandık.
Ericsson ’dan gelen ödemeler ileriki günlerde gemi personelini almamızı sağlamıştı.Tuğrul Acar
ise atölyesinde çalışmalara hız vermişti. Birçok işi denize indikten sonra yaparız dediğimiz için
yapılacaklar listesi, sanki ilk günkü gibi doluydu. Çekim Halat’tan hediye yelkenlerimiz de
gelince gemimiz gittikçe bir şeye benzemeğe başlamıştı. Bu arada eğitim çalışmaları için
İngiltere de International Sailing Schools Association’a üye olmuştuk.
Müfredat çalışmaları için yöneticileri John Jameson’ı davet ettik. Çeşitli kesimden gönüllüler ile
yaptığımız kursların sonucunda kursların veriliş şekillerini ve saatlerini oluşturduk.
Uluslar arası bir sistemin bir parçası olmak Okul Gemimiz için artı bir puandı. Üç aşamalı
kursların kademelerine öğrencilerin yurt dışından da gelip katılabilmeleri veya burada herhangi
bir kursu alanların yurt dışında da birçok ülkede söz konusu kuruluşun kurslarına katılmalarına
olanak verecek şekilde düzenlenmesi gerçekleşmişti.
Artık, hayal gerçeğe dönüşmüştü. Okul Gemisi büyük ölçüde bitmiş, eğitim için kurslar ilan
edilmişti.
Sevgili Yücel Köyağasıoğlu başkanlığında eğitimlerimize gururla başlamıştık. İlk süreçte Çocuk,
Genç, Kadın, Engelli, Gemici ve kaptan ve gönüllülerden oluşan 170 kişi ile ön eğitimleri
tamamladık.
Eğitimlerimiz devam ederken çok traji komik bir olay daha yaşadık.
Kaymakamlıktan çağırdılar. Hakkımızda, 'eğitim gemimizle Kos Adası'na adam kaçırdığımıza
dair ihbar var' dediler. Kaymakamımız özür diledi gece seyir dersleri yaptığınızı biliyoruz. Ama
bize, bunu aktarmak zorunda olduğunu üzülerek ifade edip soruşturmayı kapatmıştı.
Benim için bundan daha büyük mutluluk olamazdı. Fikri ortaya atıp birçok kişiyi bu projenin
arkasında sürükleyebilmiş ve mahcup olmamıştım. Güzel ve anlamlı olan ise birlikte, ortaya
Cumhuriyet tarihimizin ilk Yelkenli Okul Gemisini çıkartmış ve tüm gençlere armağan
edebilmiştik.
Demek ki proje doğruysa ve düzgün insanlarla yola çıkılırsa, alt yapı düzgün kurulabilirse,
paranız olmasa da milyon dolarlara varan yatırımlar bitebiliyormuş. Bu yatırımın örnek olmasını
dilerim. Umarım geminin bundan sonraki devreleri de doğru ellerde böyle başarılı ve anlamlı
geçer.
Erman Aras
Bodrum Yelkenli Okul Gemisi
Yapım Komitesi Başkanı
Eylül 2001"