Günün Haberleri   |   Giriş sayfam yap   |   Favorilere ekle   |   Künye   |   İletişim   |   Sitene haber ekle


 
DOLAR
34,4144
EURO
36,2726
IMKB
9.420,000
ALTIN
2.839,250
 
Hava Durumu ANKARA
19 / 28 C°
Değiştir
 
     
 
Medya Spot Google
 
 
 Ana Sayfa  Gündem   Ekonomi   Dünya   Yaşam   Medya   Spor   Magazin   Polis Adliye 
 
SANSÜR HASTALIĞI ve KOMİKLİĞİ BIRAKMAK
 Ercan Deva 21 Ağustos 2013 Çarşamba  

Her türlü yayın,  haber ve bir yerden diğer yere gönderilen şeylerin, gönderilene ulaşmadan önce devlet tarafından kontrolü “Sansür” diye tanımlanıyor.
Sansür sözü, eski Roma’daki “Censor” denilen nüfus sayımı ile görevli devlet memurlarının adından geliyor.
***
Fransa Kralı XV. Lui, sansür konusunda iz bırakmış bir kraldı. Lui, “Yayın suçu işlediğine inanılan tüm yayımcıların direğe bağlanarak teşhir edilmeleri” kararının mimarıydı. Buradaki ayrıntı çok ilginçtir: “Yayın suçu işleyen” değil, “Yayın suçu işlediğine inanılan” ifadesi dikkat çekicidir.
Osmanlı İmparatorluğu döneminde Padişah 2. Abdülhamit, tahta çıkışının dördüncü ayında Sadrazam Mithat Paşaya mektup yazarak, “Basının başıboşluğuna son verilmesini” istemiş bir padişahtı. Bir dize sansür gündeme gelecekti. Basımı yapılacak her türlü yayının denetimi, gazetelerin kapatılması, kitapların yakılması, yabancı ülkelerle haberleşmenin engellenmesi gibi bir çok önlem vardı. O dönemde yasaklanan arasında kelimeler de vardı. Coğrafi terim olarak kullanılan “Burun” kelimesi yasaktı. Abdülhamit’in gerçekten “kallavi” olan burnunu çağrıştırabilir, alay konusu olabilir diye yasaktı. Hasta kelimesi de “Hasta adam” tanımlamasını akla getirir gerekçesiyle yasaktı. Bu örnekleri daha da çoğaltmak mümkün…
Sadece Osmanlılar döneminde değil, Türkiye’de tek parti döneminde de düşünce ve basına yönelik baskı, yasak ve sansür sürdü. Başta Cumhuriyet Gazetesi olmak üzere, yaptığı yayınlar hükümet tarafından beğenilmeyen bir çok gazete kapatıldı. Bazı gazete ve dergilerin satılması, üniversitelere sokulması için yazılı ve sözlü emirler verildi.Vatan Gazetesi Başyazarı Ahmet Emin Yalman, o dönemin Başbakanı Şükrü Saraçoğlu ile bir görüşme yaparak uygulanan yasakları gündeme getirdi. Saraçoğlu, “Ben sansür koymam. Anayasa’nın dışına çıkmam. Fakat, sen haddini bileceksin, bunu aşmayacaksınız, aşarsan cezanı göreceksin” yanıtını verdi.
Demokrat Parti iktidarında, kısa süren bir balayı döneminden sonra, basın cezalarını artıran değişiklikler yapıldı. Aralarında Cüneyt Arcayürek, Metin Toker, Cemil Sait Barlas gibi ünlü gazetecilerin bulunduğu bir çok gazeteci tutuklandı. Ulus Gazetesinin başyazarı olan Hüseyin Cahit Yalçın tutuklanıp cezaevine konulduğunda 80 yaşındaydı.
***
12 Mart 1971 muhtırasının ardından da bir çok gazeteci, yazar gözaltına alındı, işkence gördü. Toplatılan binlerce kitap yakıldı. O dönemde de Çetin Altan, Doğan Koloğlu, Osman Saffet Arolat, Mümtaz Soysal, Turhan Dilligil ve İsmail Beşikçi gibi tanınmış isimlerin de aralarında bulunduğu çok sayıda gazeteci hapis cezasına çarptırıldı.
12 Eylül askeri yönetim döneminde de çok sayıda gazete kapatıldı. Yine çok sayıda kitap toplatılarak imha edildi. O dönemle ilgili olarak yıllar sonra yayımlanan kitaplar, düşünce ve basın özgürlüğüne yönelik baskı ve şiddetin insanlık için yüz karası denilecek boyutlara ulaştığını gözler önüne serdi.
1990’da çıkarılan bir “Sansür Kararnamesi” ile basına bir dizi yasaklar getirildi. Kararname Olağanüstü Bölge Valisi’nin önerisiyle “sakıncalı görülen” gazete, dergi, kitap gibi yayınların bölgeye girmesine yasaklama getirildi. Bu yayınları basan matbaaların kapatılma konusunda da Vali yetkili kılındı.
***
Kısaca RTÜK diye bilinen Radyo ve Televizyon Üst Kurulu ile ilgili TBMM’de yapılan düzenlemeler de görsel basının denetimi açısından yeni bir süreç başlattı. RTÜK, televizyonlara hem kapatma hem de para cezaları vererek onları baskı altında tuttu.
Bugün gelinen nokta ile ilgili kısaca zihinlerimizi tazeleyelim…
TV dizilerinde sigara ve içki başta olmak üzere toplum sağlığı açısından sakıncalı bulunan görüntüler buzlanarak yayınlanması süreci başladı. RTÜK, içki içmeyi özendirdiği gerekçesiyle bazı TV dizilerine para cezası uygulamaya başladı.
Bu arada, bazı TV’lerin üst düzey yetkilileri, siyasi iktidarın beğenmediği bir çok dizinin yayınına son verdiler. Böylece, sansür anlayışı oto-sansürü de beraberinde getirdi.
İktidarın yazılarını beğenmediği köşe yazarları birer ikişer çalıştıkları kurumlardan kovuldular.  
Türkiye’de basılmamış kitap toplatıldı. Gazeteci ve yazarlar, terör örgütü üyesi oldukları gerekçesiyle ne ile suçlandıklarını öğrenemeden aylarca, hatta yıllarca hapishanelerde tutuldu.
“Gezi Parkı” sürecinden sonra ise stadyumlarda siyasi içerikli tezahürat yasağı getirildi. Televizyondan canlı olarak yayımlanan maçlar sırasında yayıncı kuruluş siyasi içerikli tezahürat olduğu için yayın çıkışındaki sesi azaltarak önlem almaya çalıştı. Kargalar güldü mü bilinmez, ama devekuşlarının adını hatırlayanların sayısının oldukça fazla olduğunu biliyorum.
Sansür tamam anladık da, nereye kadar…
21. yüzyıldayız beyler…
Güneşi çuvala sığdıramazsınız.
Artık, komik olmaktan vazgeçmek gerek!
                                                              xxxxxxxx

Yazdır   Önceki sayfa   Sayfa başına git  
  Toplam yorum 0   Onay bekleyen 0  


Yorumunuz editörlerimiz tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.
 

Bu yazı henüz yorumlanmamış...


 Yazarın Diğer Yazıları
 
  ÇOK OKUNANLAR
  YAZARLAR

 
EMİN VAROL
 
GAZETEC? ACI S?YLER !

 
Ercan Deva
 
Hatalar Zinciri ve Ortak Akıl

 
MURAT ŞAHİN
 
Matematik Ucuzlugu

 
Cahit Saraçoğlu
 
100 Milyar Liralık Destek Alacaklar
  ÇOK YORUMLANANLAR
  ANKET
Ekrem İmamoğlu CHP Genel Başkanı Olmalı mı?
Evet
Hayır
İlgilenmiyorum
 Sonuçları göster   
 
 
RSS

Add to Google
Medya Spot'ta yayınlanan her türlü yazı ve haber kaynak belirtilmeden kullanılamaz.  Sayfalarımızda kaynak belirtilerek yayınlanan haberler ilgili kaynağa aittir ve bu haberlerin kopyalanması durumunda, tüm sorumluluk kopyalayan kişi / kuruma ait olacaktır. Başka kaynak veya gazeteden alıntı yazarlar ve site yazarlarına ait yazılardan dolayı Medya Spot sorumlu tutulamaz.