Eski bir Başbakanlık Muhabiri olarak, son günlerde medyada "Başbakanı izleme" konusunda
yaşanan tartışmalara katkı vermek istedim.
Başbakanlık Muhabirliği de muhabirliğin bir başka ihtisas alanıdır.
Eskiden, Gazeteci olabilmek için mesleğe, polis-adliye muhabirliği ile başlanırdı. Ardından, Siyasi Partiler
Muhabirliği, Başbakanlık Muhabirliği, Cumhurbaşkanlığı Muhabirliği ve Parlamento Muhabirliği ile devam
edilirdi. İsteyen meslektaşımız, Ekonomi, Belediye ve Sağlık Muhabirliği gibi diğer ihtisas alanlarında
mesleklerine devam ederlerdi.
Şimdi tepeden inmeler, mevsimlik gazeteciler çoğaldığı için bu sıralama da değişti.
Ancak, ben olması gerekenden ve meslek haysiyetinden hareketle bu sıralamada "Başbakanlık
Muhabirliği"nin ne olduğunu aktarmak istedim.
6 Kasım 1983 yılında Turgut Özal'ın ve Anavatan Partisi'nin iktidara gelmesiyle Başbakanlık Muhabiri
oldum. 1983 seçim kampanyasında öncesinde Turgut Özal (ANAP) ve Turgut Sunalp'i (MDP) izlemiştim.
1983 öncesinde ise İletişim Fakültesi ikinci sınfta başladığım Gazetecilik Mesleğinde, Günaydın
Gazetesi'nde gece muhabirliği, polis adliye muhabirliği, Adalet Gazetesi'nde ise şehir haberleri muhabirliği
yapmıştım.
Sıralamaya uygun olarak 6 Kasım 1983 tarihinden itibaren Başbakanlık Muhabiri olarak Turgut Özal'ı
izlemeye devam ettim.
12 Eylül ihtilalinden sonra yapılan ilk seçimler ve ilk sivil iktidar iş başındaydı. Her sabah Eski Başbakanlık
Binası'nın önüne gider Başbakan Turgut Özal'ı beklerdim. Özal Başbakanlık merdivenlerinden çıkarak
makamına girdiği andan itibaren de "alarma" geçerdim. Basına açık veya kapalı tüm görüşmelerini
öğrenmeye çalışır,kiminle görüştüğünü, hangi tasarı üzerinde çalıştığını bilmek ister ve nereye gideceğini
takip ederdim.
Kısacası Başbakan'ın ve bakanların programına hakim olmak Başbakanlık Muhabiri'nin göreviydi.
Başbakan'ın günlük resmi programı açıklanmazsa, ben ve temsilci dahil tüm Ankara Büro, "kırmızı alarma"
geçerdi. Türkiye Cumhuriyeti Başbakan'ından öncelikle ben, daha sonra da İstanbul'a karşı Ankara
Temsilciliği sorumlu tutulurdu.
O nedenle Başbakan'ı bulmak konusunda üzerimdeki yük daha da artardı.
O andan itibaren, Başbakan Özal'ın, "nerede" olduğunu veya "ne yaptığını" öğrenmeye çalışırdım. Hasta
olup olmadığını bilmek isterdim. Yoksa, çok sık yaptığı gibi yine, "bizi mi atlatıyor?" diye endişe duyardım.
Tabii bunu da diğer Başbakanlık Muhabiri arkadaşlarımdan gizli yapardım. Çünkü, Başbakan'ı bulursam
"özel haber" logosuyla haberi vermeyi isterdim. Uzun süredir Türk medyasında unutulan gazete ve
televizyonlardaki "özel haber" logosunu çok severim. Yine, günümüz haberciliğinde unutulan "perde arkası"
haberleri de bizim için haberciliğin en güzel tarafıdır.
Rahmetli Özal'ı bir Başbakanlık Muhabiri olarak izlemek gerçekten kolay değildi. Bizimle adeta saklambaç"
oynardı. En büyük zevki, bizi atlatmaktı. Gece yarıları Başbakanlık Konutu'ndan çıkarak eşiyle dondurma
yedikten sonra bize, "sizi nasıl atlattım ama" demekten nasıl zevk aldığını bilirim.
Hatta denize girdiğinde biz kendisinin yanına gitmezsek, korumalarını etrafına sardıktan sonra suya dalar
ve bir başka noktadan çıkarak bizi atlatırdı.Biz de yerinden kıpırdamayan korumalara bakarak Özal'ın
aralarında olduğunu zannederek bekleşirdik.
Bolu- Abant'taki Turban Oteli en çok kaçtığı yerlerden biriydi. Bir diğeri Side Sırma Tatil Sitesi ve Bodrum
Ak-Tur'daki evleriydi. Marmaris'teki Turban Tatil Köyü, daha sonra İngiliz Koyu'ndaki mütevazi konutta,
Kemer'deki Simena Tatil Köyü ile Nurettin Koçak'a ait Nirvana teknesinde çok yakaladık Rahmetli Özal'ı...
Aynı şey Süleyman Demirel için de geçerliydi. Demirel'i izlerken de Kemer'deki Club Alda'da, İstanbul
Tuzla'daki yazlık evinde, İsparta-Atabey'de, Simena Tatil Köyü'nde yakaladığımızı çok iyi hatırlarım.
.... 12 Eylül 1980 darbesinin sonrasıydı.. Antalya Karpuz Kaldıran Askeri Kampı'nda Konsey Üyelerinin
tatilini izliyordum... Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Tahsin Şahinkaya’yı, Maliye Bakanı Kaya Erdem’le
tenis oynarken fotoğrafını çalıların arasından çektim. Ertesi gün de sabah erken saatlerde spor yapan
konsey üyelerinin tamamının fotoğrafını uzaktan çektim. Bu fotoğrafları çekerken, darbe dönemi olduğu için
hem korkmuş hem de diğer arkadaşlarımı atlattığım için heyecanlanmıştım...Ertesi gün çalıştığım gazetede
bu fotoğraf yayınlanmış ve komutanlardan da bir tepki gelmemişti...
————
....1983 yılıydı.Turgut Özal’ı Bodrum Ak-Tur'daki evinde yakalamıştım. Ertesi gün ise Halikarnas
Diskotekte bulmuştum. Sahur'da evinin balkonuna çağırarak Malatya kayısısı ikram ettikten sonra, biz
uyumaya gidince, gizlice bir tekneye binerek Didim'e gittiğini bilirim. Göcek- Bedri Rahmi Eyüpoğlu
koyunda ortadan kaybolan Başbakan Turgut Özal, bir gün sabaha karşı adayı basan gazetecilerin eşinin
mayolu fotoğraflarını çekmelerine rağmen filmlerini toplatmayı düşünmemişti.
-------------------------
Bu örnekleri çoğaltabilirim. Ancak, bütün bunları yaparken "Başbakanların yerini deşifre etmek" gibi bir
amacım da düşüncem de olmadı.
Bütün bunları, tüm dünyada olduğu gibi Gazetecilik-Habercilik adına yaptım. Halkın, kendi seçtiği
Başbakanının, nerede, ne yaptığından haberdar olma hakkı vardı. Devleti yöneten bu insanların,
icraatlarından olduğu kadar, tatillerinden de, özel yaşantısından da haberi olmalıydı. Bir sonraki seçimde
ona göre oy vermeliydi.
Başbakanlık Muhabirliği de bunun için vardı.