Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 12. Cumhurbaşkanlığı adaylığı
konusunda basın üzerinden mesajlaşmaya devam ediyorlar..
Gül ısrarla “Başbakan’la bu konuyu yakın bir zamanda baş başa görüşeceğiz” diyor. Ancak bu görüşme
giderek gecikiyor.. Bu arada da Gül ve Erdoğan da basına yaptıkları açıklamalarla baş başa yapacakları
görüşmenin zeminini hazırlıyorlar..
Başbakan Erdoğan, partisine, Cumhurbaşkanı Gül ve kamuoyu önünde, önce milletvekillerine
daha sonra da il başkanlarına Cumhurbaşkanı adaylığını onaylattı.. Bir başka deyişle Erdoğan, akıllı bir
yöntemle “kardeşler arası” kavgaya girmeden, yeniden Cumhurbaşkanı adayı olmayı gönlünden geçiren
Abdullah Gül’ü, partinin yetkili organlarının arka arkaya aldığı kararlarla baskı altına aldı.. Amaç
Abdullah Gül’ü vazgeçirmekti..
Amacına da ulaştı.. Ak Parti’nin ilk genel başkanı ve ilk başbakanı Abdullah Gül bu gelişmeleri
Çankaya sırtlarından izledikten sonra “ gelecekle ilgili siyaset planım yok..” diyerek, yeniden AK Parti’de görev
almayacağını açıkladı..
Bu sözlerden bir sonraki adımda Gül, yıllar önce kendisini Cumhurbaşkanı adayı gösteren
Başbakan Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı adaylığını destekleyeceğini açıklayacak..
Böylece, AK Parti’nin bir üyesi olarak, diğer AK Partililer gibi hareket edecek.. “Kardeşlik
hukukuna” da aykırı hareket etmemiş olacak..
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül bu kararıyla, Çankaya teamüllerini de devam ettirmiş olacak.. Çünkü
bugüne kadar Cumhurbaşkanlığı yapanlar, yeniden aktif siyasetin içine dönmeyerek köşelerine çekilmiştir..
Sadece rahmetli Turgut Özal için, “vefat etmeseydi yeniden siyasete dönecekti” sözlerine ben hiçbir zaman
inanmadım.. Özal’dan sonra gelen 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Ahmet Necdet Sezer ve diğerleri gibi
Abdullah Gül de aktif siyasetin içinde olmayacak..
Gül, dün yaptığı açıklamada ayrıca “Devletin her kademesinde görev alıp çalıştığını” da vurguladı.. Bu
da, “aktif siyasetten istediğimi aldım” demekti..
Abdullah Gül’ü, uzun yıllar önce tanıdım. Star Televizyonu’nda “Kırmızı Koltuk” programını yaptığım
günlerdi.. Refah Partisi Genel Başkanlığı’na aday olmuştu.. Kırmızı Koltuk’ta kendisini ağırladım. Murat Mercan’la
gelmişti.. Bir saatlik programdan çıkarken Gül’ün önümüzdeki süreçte önemli yerlerde olabileceği izlenimi
edinmiştim..
Bir süre sonra, Başbakan Necmettin Erbakan’ın 28 Şubat sürecinin alt yapısını oluşturan Libya gezisine
Devlet Bakanı olan Abdullah Gül’le birlikte katıldık.. Kaddafi tarafından aşağılandığımız Bedevi çadırında
birlikteydik.. Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi üyeliği yaptığı sıralarda, Dışişleri Bakanı, AK Parti Genel
Başkanı ve Başbakan olduğu yıllarda gazeteci olarak izledim..
Gül bütün bu saydıklarımla siyasete doydu.. Cumhurbaşkanlığı makamına da AK Parti ve Erdoğan
sayesinde geldi.. Şimdi neden bütün bu iyilikleri unutsun ve mensubu bulunduğu siyasi partiyle ve kardeşi
Erdoğan’la ters düşsün?
Bunu da en iyi Abdullah Gül’ün düşündüğünden adım gibi Emin’im.. Nitekim Gül’ün şu sözleri iyice
düşünülerek dillendirilmiştir:
“ Ben devletin bütün kademelerinde milletimize hizmet ettim ve büyük bir şerefle bu
görevleri yerine getirdim. Tabi ki bundan büyük bir mutlulukta söz konusu olamaz. Bugünkü şartlar
çerçevesinde benim gelecekle ilgili siyaset planımın olmadığını da burada paylaşmak isterim.”
Emine hanım, First Lady olmak istiyor..
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın kararlarında eşlerinin de
çok etkili olduğundan bir kez daha Emin’im.. Çünkü Emine Erdoğan da First Lady olmak istiyor.. Kadınsal
duygularla, Hayrinüsa Gül’le mutlaka devir-teslim yapmak istiyor! İkisi arasında yıllarca süren küskünlüğün asıl
nedeninin de Cumhurbaşkanlığı makamı olduğu iddia ediliyor..
Yani Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün, “çok yakında “gerçekleştireceği Başbakan Recep Tayyip
Erdoğan’la yapacağı görüşme sadece bir formalite olacak. Gül, yeniden Cumhurbaşkanı adayı olmayacak ve
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı destekleyecek..
Erdoğan da ittifakla AK Parti’nin Cumhurbaşkanı adayı ilan edilecek..