Türkiye, üç kağıtçılık, adam kayırma konusunda yaşanan örnekler açısından gerçekten çok zenginleşti. Her gün bununla ilgili akla hayale gelmeyen örneklerle karşılaşıyoruz.
Bu konuda en çarpıcı olay Meclis’te yaşanmış. Habertürk’ün başarılı parlamento muhabiri Ahmet Kıvanç’ın yazdığı haber, bürokratların “bal tutan parmağını yalar” deyişine en güzel örnek olmuş.
Habere göre, Meclis bürokratları, TBMM İdari Teşkilat Yasası hazırlanırken, taslağa kendilerine ömür boyu sağlık garantisi sağlayacak iki kelime eklemişler. Tasarının Meclis Genel Kurulu’nda görüşülmesi sırasında Meclis bürokratlarının bu “cinliği” fark edilmiş ve metne eklenen ifade metinden çıkarılmış.
Bu sadece bir örnek. Her dönemde olduğu gibi, bu dönemde de siyasette etkin konumda olanlar, akrabalarını, yakınlarını kollamak için hak, hukuk, yasa tanımadan her yolu deneyebiliyorlar. Ancak, bu gelişmeler, her ne kadar haber niteliği taşısalar dahi, gazeteciler tarafından haberleştirilmiyor.
Basın camiasında emeklerinin karşılığını alarak yaşamlarını sürdürmek durumunda olan gazeteciler, “Ne olur ne olmaz?” diye düşündükleri için, öğrendikleri, bildikleri konuları bile haber yapmaktan çekinebiliyorlar. Bırakın haber yapmayı, bu konuları yüksek sesle dile getirmekten bile kaçınıyorlar. Mesleğini icra edememe korkusu yüreklere yerleşmiş durumda. Bu arada, manipülasyon diye nitelendirilebilecek çarpıtılmış haberlerin sayısı hızla artıyor.
Lafı fazla uzatmanın anlamı yok. Basın camiasında bir “bilgi kirliliği” yaşanıyor. Bu kirlilik, ister istemez, hangi haber doğru, hangi haber çarpıtılarak yayımlanmış sorusuna cevap bulmayı zorlaştırıyor.
Televizyonlarda da yazılı basında yaşanan gerçeklerden uzaklaşma, çarpıtma ve kirlenme net biçimde görünüyor. Deneyimli televizyoncular adları “muhalif” çıkmasın diye bir çeşit “oto sansür” uyguluyorlar. Soru sordukları kişinin cevaplarını beğenmezlerse, konuyu değiştirmenin yollarını arıyor, ya da onların sözlerini bitirmesine fırsat vermiyorlar. Bazen, sorunun aşılması “tak” diye yayının kesilmesiyle de sonuçlanabiliyor.
Basının özgür olmadığı, özgürce habercilik yapamadığı bir ülkede demokrasiyi nasıl sağlıklı yaşatabiliriz? İşte asıl sorulması gereken soru bu!