ErdoğanGül farkı (II)
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, gerek yaşam felsefesi ve gerekse dünya görüşü açısından
Erdoğan'dan farklı bir kimliğe sahip.
Sadece felsefe ve dünya görüşü de değil...
Asrın ruhuna uygun davranış, Batı dünyasıyla bütünleşme, pozitif çizgiye sadakat gibi davranış
biçimleriyle de yollarını ayırmış kişilik.
Din ve inanış açısından da farklı oldukları söyleniyor.
Fazla bilmediğim bir özel alan olduğu için buna girmek yanlış olur.
Ama Gül “hazmetme kapasitesi” yüksek biri.
Fevri değil.
Toleransı sınırsız.
Siyasi çizgi açısından hizmet konusunda da Erdoğan'la ayrıldığı yönler var.
Gül yaptıklarını teşhir etmekten yana biri değil.
Daha çok dış dünyaya dönük politikalara ağırlık veriyor.
İçerde olduğu kadar dışarda da “uzlaşmacı” bir kimliğe sahip.
Kavga, lügatında yok gibi.
Ancak gerekiyorsa kavgadan kaçacak biri de değil.
Kavga onun için son çare ama zorunlu hale gelince de kaçınılmaz bir olgu.
Bu iki ayrı karakter, bu iki ayrı siyasetci “koltuk” için kavga ederler mi?
İş koltuk olunca durmak lazım.
Çok nadir görülen davranışlardan biri koltuk kavgasına girmemek.
Hatta akılda kalan bir örnek de yok gibi.
Gül eğer siyasette yola devam etmeye kararlı ise Çankaya'da geçirdiği yedi yıllık dönemden sonra
oturacağı başbakanlık koltuğunda kendisini bekleyen tehlikeleri, entrikaları, komploları iyi hesap
etmek zorunda.
Erdoğan'ın bıraktığı noktadan devam etmeyi içine sindirmesi gerekecektir.
Her hizmet hareketinde Erdoğan'ın gölgesinde kalacağını baştan kabul etmesi gerekiyor.
Ve amiyane tabirle kendisini “attan inip, merkebe binmiş” gibi hissetmeyi göze alması gerekebilir.
Değer mi?
Bana göre değmez.
Ama sonuçta siyasetci olan Gül için fazla yorum yapamam.
O, Çankaya'daki yedi yıllık sürede büyük bir deneyim edinmiş siyasetci.
Erdoğan'ın elindeki kozlarını bilen bir Kayseri'li...
RTE'nin zayıflıklarını, güçlü yanlarını, entrikalarını herkesten daha “derin” bilecek düzeyde biri.
Bu ve buna benzer bir çok nedenle, kaybedeceğini (harcanacağını) bile bile kağıtları yeniden
karacağını sanmıyorum.
Gül'e göre, “yukarı”dan “aşağı” inmek, mizaç olarak ters .
Yani “upstairsdownstairs” i oynamak niyetinde değil.
Yukarıyı, yani Çankaya'yı yeni sahibine “kayıtsız şartsız” bırakmak zorunda kalması içinde
burukluk yaratmıştır muhakkak.
“Beraber yürünen yollar”ın sonu böyle mi bitmeliydi?
“Beraber ıslanılan yağmurlar” böyle mi sonlanmalıydı?
Gül, keşke bir dönem daha “yukarda” kalabilseydi.
Keşke beş yıl daha Çankaya, zaman zaman siyasi kaosların önüne geçebilseydi.
Keşke sessiz, sakin, kavgasız bir beş yıl daha orada kalsaydı.
Keşke...