Flamingolar, Seyfe Gölü’ne Geri Dönmeli..
Benim nüfus kütüğümde, Kırşehir’in Mucur kazasının Seyfe Gölü’ne tepeden bakan Budak Köyü yazar.. Rahmetli Babam ve 90 yaşındaki Annem bu köyde doğmuşlar.. Önce Babam, sırtına vurduğu yorganı ile Ankara’ya gelmiş.. Ardından da çocuk denecek yaşta evlendirilen Annem ..
Muhteşem Seyfe Gölü..
….. Çocukluğumda, Seyfe Gölü’ne yukarıdan bakan Budak Köyü’ne yaz tatillerinde giderdim.. 8 köşeli şapkası ve beyaz gömleğinin üzerine giydiği siyah yeleği ile hiç gözümün önünden gitmeyen Abdullah Emmi’mle (Amcam), Atları sulamaya giderdik, Seyfe Gölü yakınlarındaki “Kaya’nın Altı” isimli bir pınara.. Atlar’ın rahat su içmesi için su içerken üzerinden iner sonra köye dönerken yeniden binerdik.
Atları sulama işlemi sırasında uzaktan, Seyfe Gölü’nü seyrederdim..Gölün suları köyümüze kadar gelirdi… Ortasında ise Flamingolar iner kalkardı.. Göç yolları üzerinde bulunan Seyfe Gölü, onların uğrak noktalarından biriydi.. Göl’de muhteşem bir görüntü oluşurdu.. Flamingolar havalanırken, ayaklarından düşen tuz parçacıklarının gölün üzerinde oluşturduğu kristal görüntü unutulmazdı.. Gölün tuzunu çevre köylerde yaşayanlar kullanırdı. Traktörlerle köye getirilen Tuz kristalleri, ufaltılarak sofra tuzu haline getirilirdi..
Avcı’ları bol olan bir bölge olmasına rağmen kimse Flamingoları vurmayı düşünmezdi.. Flamingo’ların misafir olduklarını düşündüklerinden mi bilmiyorum. Ancak Avcılar, Flamingolar yerine Keklik avlamayı tercih ederdi..
Flamingo Sembolü
Budak Köyü’nün sembolü de Flamingo’dur.. Hatta bir ara Budak Köyü’nde “Flamingo Şenlikleri” düzenlenirdi.. Yıllar sonra, sanırım birkaç sene önce, bu şenliklerinden birine beni de sunucu olarak davet etmişlerdi.. Çok mutlu olmuştum..
Seyfe Gölü’ne bakan bir tepenin üzerinde, Çamlık’ta düzenlenen törene katılan bir Milletvekili ile kürsüden tartışmıştık.. Ben, ısrarla Seyfe Gölü’nün kurumasına engel olunmasını istiyordum. O da bölgeye yapılacak yatırımlardan söz ediyordu.. Flamingoların artık su olmadığı için gelmediklerine dikkat çekmeye çalışıyordum ama nafile..
Budak Köyü’nün gerçekten büyük saygı duyduğum kadınları, başta Kadriye abla olmak üzere köy meydanında büyük kazanlarla bulgur pilavı ve kavurma yapıyorlardı.. Yufka ekmeği ile ayranla ikram edilen bu yemeğin keyfine diyecek yoktu doğrusu..
Kadınların türkü söyleyerek tokaçlarla çamaşır yıkadıkları
pınarda su incelmişti..
… Evet bu güzel günlerin ardından geçtiğimiz hafta sonunda Ağabeyim İhsan Varol’la birlikte yeniden köyümüze gittik. İkimiz de çok mutluyduk. Ne de olsa kaybettiğim Babam ve 90 yaşındaki Annem’in memleketindeydik. Seyfe Gölü’nü ise özellikle çok merak ediyorduk..
Nitekim, bizi bağrına basan akrabalarımızdan kısa sürede ayrılarak Seyfe Gölü’nün çevresinde dolaşmaya başladık.. Yıllar önce kadınların türkü söyleyerek tokaçlarla çamaşır yıkadıklarını hatırladığımız “Koleje” isimli pınara gittik..
İlk kötü sinyal oradan geldi.. Bilek kalınlığında akan su artık, serçe parmağım kalınlığından daha ince akıyordu.. Çamaşır yıkayan kadınlar ve söyledikleri türküler de yoktu.. Çamaşırlar artık Çamaşır Makinalarında yıkanıyor, türküler de evlerde söyleniyordu..
“ Kaya’nın Altı Pınarı Kurumuştu..”
Oradan, Kaya’nın Altı’na gittik.. Hani çocukluğumda Abdullah Emmi’mle atları sulamaya gittiğimiz pınara.. Hayal kırıklığımıza ilave yaptık.. Burada ise hiç su yoktu.. Çeşme olduğu gibi duruyor, hatta yenisi de yapılmış.. Ama su akmıyordu. Zaten sulanacak atlar da kalmamıştı..
Yol olmadığı için tarlaların içinden Seyfe Gölü’nün kuruyan bölgesinin yakınındaki Hacet Höyüğü’ne geldik.. Bu bölge adını, Höyük denilen içinde eski mezarların bulunduğuna inanılan tepelerden alıyor.. Japonlar tarafından açılmaya başlanılan Höyük’lerden biri de Budak Köyü’nde ve Seyfe Gölü’nün kenarındaydı..
Baharın ilk izleri vardı Budak Köyü’nde.. 11 kilometrelik uzaklıkta bulunan Mucur ilçesindeki apartmanlarda oturmaya başlayan köylüler, yavaş yavaş köylerine dönmeye başlamışlardı..
Ekinler yeşermeye başlamıştı.. Tarlalar sürülmüş ve cevizler çiçekten yaprağa dönüşmüşlerdi.. Traktörler ve Pancar ekim makinaları göreve hazırdı.. Evlerini onaran Budaklılar bağlara, bostanlara ve cevizliklere koşturmaya başlamışlardı..Çocuklarını, Bağı budaması için horoz keserek razı etmeye çalışıyorlardı!
Kaçan Seyfe Gölü’nün Su’yunu yakalamaya çalıştık..
Ağabeyim İhsan, “ Yıllardır gelir giderim. Şu Seyfe Gölü’nün suyuna hiç elimi değmedim” diyerek Göl’e gitmek isteyince acımız katmerleşti.. Çünkü Göl kaçmıştı! Yakında su görünmüyordu.
Tekrar arabaya binerek Seyfe Gölü’nün kaçan sularını yakalamak için yola çıktık.. Amcamın oğlu Ali bize yol gösteriyordu.. Ekili tarlaların, sulama borularının yanından geçerek Seyfe Gölü’nün suyunu yakalamaya çalıştık. Ancak bir zamanlar geldiği yerlerde, çamur ve balçık bırakarak geri çekilen Su’ya ulaşmak kolay olmadı..
Toprak renk değiştirdi.. Küf rengine dönüşünce arabamızdan inmek zorunda kaldık.. Artık arabayla gitmek mümkün değildi.. Yürüyerek eski göl suyunun bulunduğu araziye girdik.. Botlarımız küf rengi çamura batmaya başlamıştı..
Yıllardır uzaktan seyrettiğimiz Seyfe Gölü’nün suyunu yakalayamıyorduk. Ancak geride bıraktığı çamuruna basmak kısmet oluyordu.. Su, çok uzağa kaçmış, Flamingolar ise daha da uzağa gitmişlerdi..
Su’ya ulaşmak mümkün olmayınca çaresiz geri dönmek zorunda kaldık.. Ne Seyfe Gölü’nün suyuna eliğimizi değdik, ne de Flamingo görebildik..Çamura basarak üzüntülerimizi gömmeye çalıştık..Ama nafile, olmuyordu, gömemiyorduk.. Gölün korunması için Milli Park ilan edilmesinin hiçbir işe yaramadığı aklımıza geldi..
Tekrar arabamızın bulunduğu yere geldiğimizde bir Tosbağa (Kaplumbağa) gördüm.. Sevinç içinde onu seyrederken, Flamingoları düşündüm. Flamingolar gitmişti ancak onların yerine kaplumbağlar gelmişti! Elime aldım.. Kaplumbağın başını ve ellerini içine çekişini sevgiyle izledim.
Kaplumbağ, belki Seyfe Gölü’nün suyuna ulaşmak istiyordu. Ama bu yürüyüşle, çok uzaklara kaçan Gölün suyunu buluncaya kadar, bu gidişle Seyfe Gölü tamamen kurumuş olur..