Siyasi partilerin çatısı altında ne kadar siyaset okulu açılırsa açılsın, partililere ne kadar eğitim
verilirse verilsin, Türk siyasetcisini Avrupa Birliği Ülkeleri standardına taşıyabilmek zor.
Zor, çünkü Türk siyasetcisinin “hazmetme kapasitesi” çok düşük.
Bu nerden çıktı diyenlere hemen örnek olayımızı aktaralım.
AKP Genel Başkanı ve Başbakan Erdoğan, 10 Ağustos 2014 gecesi yüzde 52 oy alarak halk
tarafından seçilen ilk cumhurbaşkanı sıfatını kazandı.
Halkın kararı böyleydi.
Bu oran yüzde 50.01 olabilirdi.
Bu demokratik sonucu hazmedemeyenlerin başında CHP Lideri Kılıçdaroğlu ve milletvekilleri
Geliyor nedense.
CHP, seçilen kişinin yasalar ve anayasaya göre siyaset gömleğini çıkarması, parti genel başkanlığı
ve başbakanlıktan ayrılması gerektiğini vurgulayan açıklamalar yaptı. Bu konuda geniş bir
tartışma başlattı..
Aslında yanlış bir savunma ve tartışma değil.
Anayasanın maddeleri, siyasi partiler ve seçim yasasının maddeleri ortada.
Ancak buna benzer bir olay da yaşanmış değil.
Yani 12. cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmiş olması bir ilk.
AKP kurmayları ve hukukcuları ise Erdoğan'a “gaz verip” aksi bir tezle ortaya çıkıp, siyasi parti
liderliğinden istifa etmemesi gerektiğini savundular.
Ta ki TBMM'deki yemin törenine kadar bu tartışma sürdü.
Yemin töreninde ne oldu?
CHP'liler, hukuk dışılığı ve anayasaya aykırılığı meclis zabıtlarına geçirmek için harekete geçtiler,
ve tam da yemin töreninin başlayacağı en önemli bir anda, TBMM başkanından kendilerine söz
verilmesini istediler.
TBMM, sadece yemin töreni için toplandığından TBMM Başkanı Cemil Ççek söz vermeyince
CHP Grup Başkanvekili Engin Altay, TBMM içtüzüğü ve anayasa kitapcığını kürsüye fırlattı.
Nahoş bir fotoğrafa neden oldu.
Tartışmalara ve yakışıksız fptpğraf karelerine girmek istemiyorum.
Sonra tüm CHP'liler meclis salonunu terkettiler.
Ne oldu?
Kim kazandı?
Kim kaybetti?
Denebilir ki, her eylem kaybetmek veya kazanmak için yapılmaz.
Çünkü bu bir siyasi duruştur..
İyi de, bu siyasi duruş halk nezdinde yerini buldu mu?
Bunun bir karşılığı var mı?
Sanırım bu eylem çoğunluk tarafından doğru bulunmadı.
Muhalefetin bu biçim eylemi, demokrasi deneyimi olmayan üçüncü dünya ülke parlamentolarında
görülebilir.
Ama 70 yıllık bir demokrasi deneyimi olan ülkemizde olmaması gerekirdi.
Muhalefetin iktidara gelme yollarından biri de, işbaşındakileri eleştirmek, yanlışlarını ortaya
koymak, hatalarını çıkartmak varsa yolsuzluklarını halkın önüne sermektir.
Muhalefetin eleştiri ve halka vaatlerinin bir karşılığı varsa, halk seçim sandığına gittiğinde
oylarıyla muhalefeti iktidara taşıyabilir.
Ancak bu şekilde iktidar olunabilir.
Yoksa “ucuz muhalefet”, “hazımsız eylem”, “çocukça davranış” hiç bir muhalefet partisini iktidara
taşımaz.
Aksine daha fazla oy kaybettirir.
Özetle halk, gelecek seçimlerde sandığa giderek gözden düşen CHP'yi dibe vurdurabilir.
Ha deniyorsa ki : “Her dibe vuruşun, bir de suyüzüne çıkışı vardır”
Buna bir şey diyemem.
Zaten dibe vurmaya da az kaldı.