“Ülkemiz bundan böyle başkanlık, ya da yarı başkanlık sistemiyle yönetilecek” diyenler her kimse
daha baştan yanılıyor.
Planlayan da yanılıyor.
Açıklayan da yanılıyor.
Yani 12. Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturmaya hak kazanan eski başbakan Recep Tayyip
Erdoğan da bizi oyalıyor.
Ona inananlar, gaz verenler de oyalıyor.
Ya da, halkımız kafalanıyor.
Hemen konuya girmeliyim.
Bu Anayasa ile sistem değişikliği mümkün değil.
O halde Erdoğan'ın kafasındaki yarı başkanlık sistemi bir anayasa değişikliği ile hayata
geçirilebilecek.
Yani 8 ay sonra yapılacak seçimlerde AKP'nin seçimi kazanması şart.
En az 230 milletvekili çıkaracak ki, yeni anayasayı referanduma götürebilsin.
Ya da, 367 milletvekili getirecek ki, tek başına sivil bir anayasa çıkarmış olsun.
Bu da yetmiyor.
Eğer anayasa referanduma sunulacaksa halkın bunu yüzde 50'in üstünde bir oyla kabullenmesi
gerek.
Şu günden itibaren en az 8 ay, daha sonra ise eğer koşullar uygun olur ve “cuk” düşerse, anayasa
tartışmaları başlayacak, muhalefet armut toplayacak(!), STK'lar tatile çıkacak ve AKP
milletvekillerinin oylarıyla yeni anayasamız yürürlüğe girecek!!!
Bitmedi...
Uygulanması için resmi gazetede yayınlandıktan sonra muhalif partiler her an Anayasaya itiraz
edebilirler.
Hatta Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine dahi götürebilirler.
Bu dönem içinde Çankaya'da oturan Erdoğan'ın yarı başkanlık sistemi varmış gibi yetkilerini
kullanıp ülkeyi tek başına yönetmesi mümkün değil.
Diyelim ki Erdoğan bu süreçlere aldırış etmedi, “Ben halktan yüzde 52 oy aldım, ülkemi bal gibi
ve tek başıma idare ederim” derse ne olur?
Bilemem.
Diyelim ki idareye başladı.
Her ne kadar “istişareler sonucu seçtik” dediği Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nu kendisinden
sonraki Başbakan ve AKP Genel Başkanı olarak “atayan” Erdoğan'ın konuşmasına dikkat edilirse,
iki ana konu akıllarda kalıyor.
Biri, parelel yapı ile mücadele ...
İkincisi, Barış Süreci...
Ülkenin binlerce ve hayati sorunları varken, Erdoğan'ın ilk sıraya parelel yapıyı oturtması hayret
verici.
Sanki parelel yapıyı bu ülkenin başına dert eden CHP veya MHP (!)
Bu ülkenin bütün sorunları çözüldü, parelel yapının “başı ezilmesinden” başka hiç bir şey
yapılamazmış gibi bir tavır içine giren Erdoğan'ın, ikinci sorunu ise Barış Süreci.
Barış Süreci ile ilgili olarak hiç bir vurgu, geleceğe yönelik herhangi bir adım veya yol haritası
filan yok.
Ama parelel yapının geleceği için sarfettiği öylesine ağır sözler, Davutoğlu için talimat sayılacak o
kadar “vurgu” var ki, şaşmamak mümkün değil.
Parelel yapıyı savunmak veya eleştirmek benim işim değil.
Çünkü bu ülkenin tek sorunu o değil.
Eğer 17 ve 24 Aralık'a karşı rövanşist eylem planları hayata geçirilecekse, Fethullah Gülen ve
çevresi sıfırlanacaksa, bunu dünyaya ilan etmek, ebediyete kadar bu mücadelenin sürmesi gerektiği
talimatını yeni başbakana alelacele vermek ne anlama geliyor ki.
Yapılacaksa yap, yasal yollardan sorunu çöz.
Zanlılar zaten hergün derdest ediliyor.
Ver yargıya.
Yargılansınlar ve bu iş bitsin.
Bitsin ki, sıra 17 ve 24 Aralık'a gelsin.
Davutoğlu, Başbakan adayı ilan edildikten hemen sonra yaptığı konuşmada Erdoğan'ın Gülen ile
ilgili mücadele planını sonuna kadar takip edeceğine söz verdi.
Bir değil bir kaç kere vurguladı.
Hatta öyle ileri gitti ki, Erdoğan'dan daha fazlasını söyledi.
Lafın yeri geldi, “kraldan fazla kralcı” olacağını ilan etti.
Öyle ki, Barış Sürecini ağzına dahi almadı.
Görülüyor ki, Çankaya'nın yeni sorumlusu Erdoğan ve Başbakanlık koltuğuna oturacak eski
dışişleri bakanı Davutoğlu'nun hedefinde sadece ve sadece Gülen ve efradı var.
Kenarından köşesinden de, Kürtlerle süren barış görüşmeleri var.
Ne mutlu bizlere ki,ülkenin sorunları tek tek çözümlenmiş (!)
Meğer tüm iç ve dış sorunlarından üstesinden gelinmiş (!)
Birisi bana sakın fiske filan atmasın, yumruk atsın, yumruk..!!!
Başka türlü uykudan uyanamam da !!!