Eski Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Çankaya'ya çıkmadan önce ve sonra yapılan
konuşmalara, yeni Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun Yeni Türkiye'yi tanımlarken kullandığı
“restorasyon” kelimesi damgasını vurdu.
Yeni Türkiye...
Ve restorasyon...
Diğer konularda da bir çok vaatler ve yapılacaklar var ama zaten Çankaya'nın yeni sahibi Erdoğan
ile en yakın mesai arkadaşı Başbakan Davutoğlu'nun üstünde mutabık kaldıkları, ya da üzerine
“gizli yemin” ettikleri parelel yapıyla mücadele ile Kürtlerle ilgili Barış Süreci, geleceğin ana
omurgasını oluşturuyor.
Galiba hizmet açısından en önemli ve üzerinde durulacak sorun, restorasyon olarak belirlenmiş.
Bence de isabetli bir karar.
Çünkü geçmiş yıllara baktıkça, AKP iktidarının yaptıkları reformlar arasında yer alan bir çok ana
sorunun hala çözümlenmemiş olduğunu bu “restorasyon vaadi” sayesinde görüyoruz.
Misal: Eğitim sorunu...
Eğitim sorunu, son 12 yıl içinde arapsaçına döndü.
Bu alanda öylesine kafa karıştırıcı kararlar alındı ki, zaten 12 yıl içinde değiştirilen Milli Eğitim
Bakanlarının sayısı da bunu kanıtlıyor.
Tam on yıl içinde beş bakan değişmiş.
İki yılda bir bakan değişiyor ama sorun giderek çetrefilleşiyor.
Bu sorun, üniversite öncesi eğitim gören 12 milyon gencin geleceği ile doğrudan ilgili.
Buna üniversitede okuyan ve okumaya aday olanları katmıyoruz.
Düşünün kü, bu 12 milyon gencin anne ve babaları var.
En basitinden 36 milyon insanı doğrudan ilgilendiren bir sorunla karşı karşıya bu hükümet.
Sanırım restorasyonun ilk sırasında bu sorun var.
Ama son kabine değişikliğinde Milli Eğitim Bakanı yerini korudu.
Eğer restorasyonu mevcut bakana yaptıracaklarsa yandık...
Düzeltilecek, yenilenecek veya tamir edilmesi gerekecek (restorasyon) öylesine sorunlar var ki...
Misal: Sağlık sorunu...
Evet, iktidarın ilk üçdört yılında sağlık sorununun çözümü konusunda çok şeyler yapıldı. İnkar
etmeye gerek yok.
Ama yıllar geçtikçe alınan kararlar öylesine değişti ki, ne hastaneler, ne eczaneler ve ne de
doktorlarla ilgili alınan kararlar halkın sağlığına çözüm olabildi.
Devlet hastaneleri uygulamaları adaletsizliklerle dolu.
Kuyruklar hiç kısalmadı.
Kısalsa bile hizmet kalitesi dibe vurdu.
Üniversite Hastenelerindeki sorunlar dizboyu. Uygulamalar her üniversiteye göre değişik.
Hele vakıf üniversiteleri hastaneleri, nerdeyse birer ticarethane zihniyetiyle yollarına devam
ediyor.
Özel hastanelere değinmeyeceğim.
Bu hastanelere emekli, dul, yetim, orta gelir sahibi hiç bir hastanın yaklaşacağını sanmıyorum.
Yüksek gelirliler mutludurlar.
Çünkü bu hastaneler zenginlere çalışıyor.
Türkiye'nin en ağırlıklı sorunu eğitim ve sağlık.
Ama ilk sırada değişmeyen sorun her ülkede olduğu gibi ekonomi.
Bu noktada da restorasyonun devreye girmesi gerekiyor.
Ekonominin geleceği için daha şimdiden önlemler alınmazsa 2015 yılı, Türkiye için kritik bir yıl
olabilir.
Her ne kadar ekonomiyi yöneten bakanlar koltuklarını koruyor olsalar da bu çok şeyi değiştirmez.
Birincisi ülke ekonomisinin dev gibi sorunları yanında, enflasyonu aşağı çekerken, milli geliri
arttırmak bundan böyle çok kolay değil.
Eski ihracaat rakamlarını yakalamak hayal.
Sıcak paranın uzun değil kısa vadeli girişi de hayal.
Geriye bir tek çözüm yolu var.
Üretimi arttırmak, halkın cebine girecek milli geliri biraz daha yukarı çıkarmak.
Bu alanda yapılacak restorasyonun çok etkili olması ve hemen uygulamaya konacak sihirli
formülleri ne yazık ki yok.
Olsa olsa çevre ülkelerle olan ticaret hacminin yükseltilmesi için, komşularımıza barışın gelmesi,
dünyadaki savaş ve karışıklıkların ortadan kalkması lazım.
Restorasyon deyip geçmeyin.
Söylemesi kolay..
Ama hayata geçirilmesi oldukça zor.