Yıllardır Milli maç seyredemez olmuştum.
Geçtiğimiz yıllar hüsranla kapanmıştı.
Avrupa'da tıknefes olmuştuk.
Dünya Kupasına giden yollarda nal toplamıştık.
Yeni bir dönem başlıyor artık diye Türkiyeİzlanda maçına
kilitlendim salı gecesi.(9 Eylül 2014)
Fatih Terim Hoca'nın yeni Milli Takım kurgusu ve sahadaki performansını
izlemek heyecan verebilirdi.
Belki, Dünya kupasında ilk defa üçüncülük aldığımız yılları hayal etmiş de olabilirim.
İzlanda bana göre herhangi bir şehrimizdeki bir yerel takım gibi geliyordu.
Kimse alınmasın sakın, mesela Siirt Yol Hizmetleri Spor Kulübü gibi bir takım vardı kafamda.
“Bu maçı rahat alırız” diye ilk dakikalarda ruhumu galibiyete hazırlamıştım.
Ancak, ilk gölü yediğimiz an farkettim ve“Bizim takım buysa işimiz zor” demeden edemedim.
İlk yarı neyse.
İzlanda 1 Türkiye 0
İkinci yarıyı anlatmama gerek yok.
İkinci göl ile üçüncü gol arasında bir dakika yok nerdeyse.
Peşpeşe gelen şok goller.
Takım dökülüyor.
Dökülüyor kelimesi çok hafif.
Aylardır hazırlanan takımımız buysa, ben çalıştırıcı kadroya güvenemem arkadaş.
Milyarlarca lira maaş alıyorlar.
Takımımız başarılı olsun diye Fatih Terim ve ekibine bol kepçeden verilen paralar ve imkanların
bir milimi, bir kuruşu eğer benim vergilerimden gidiyorsa ki kuruş bile olsa gidiyordur çok
düşünmem lazım.
Hatta düşünmemem gerek.
Ben böyle bir takımın başarılı olacağına daha şimdiden inanmıyorum.
Yani hevesim kaçtı.
Ekran başında harcadığım zamana acıdım.
Ne moral kaldı.
Ne de maş bittikten sonra dört dörtlük bir uykuya geçebildim.
Ben yokum.
Milli maçları değil, bundan böyle Siirt Köy Hizmetleri Spor Kulübü hangi ligde oynuyorsa onları
seyretmeyi tercih ederim.
Eğer böyle bir takımımız varsa.
Daha mutlu olabilirim.
Verdiğim veya vereceğim vergiyi bir kuruş olsa da onlara helal ederim.
“Helali hoş olsun”derim.
Not: Yazıyı kaleme alırken, hiç bir spor yazarının yorumu ve analizini okumadım. Kimsenin etki
ve tesirinde kalmadım. Sade bir vatandaş olarak maçı izledim.